İnsan, yitiği olan bir varlıktır. Bu yitik, asıl vatanıdır. Vatan ise, Cen-net’tir. Cennet, insanın yaşadığı ilk ve en güzel mekân idi. En güzel şeyle-rin bulunduğu Cennet’i yitiren insan, yeryüzünde bu mekânı yeniden kurmanın peşinde olmuştur. Yeryüzünde, yaşadığı mekânları ilk ve en güzele benzetmek, o tadı yeniden ve ebedî olarak almak, mükemmeli tek-rar bulmak arzusu ile şehirler kurmuştur.
Medeniyetler, tarih boyunca inşa ettikleri şehirler aracılığı ile varlıkla-rını ispat etmişlerdir. Şehir, canlı bir organizmadır. İnsanın ve medeniye-tin, maddi ve manevî ürettiği bütün değerler, söz konusu organizmanın şahsında bir karakter olarak tecessüm etmiştir. Bu karakter, bu dünyada misafir olan insanın, ebedî kalmak için, arza vurduğu damgadır. İnsan, geçici olsa da, yaptığı ve kurduğu kıymetler, insanlığın hafızasında her daim yaşayacaktır. Bu, insanın yaratılış görevidir.
Bu bağlamda, Erdem Bayazıt, insan varlığının, hem inşa ettiği, aynı za-manda ruhsuz bırakıp yok ettiği şehri “Şehrin Ölümü” şiirinde ameliyat masasına yatırmaktadır. Bu şiirden hareketle şehrin, tarihî ve kültürel bağlamından koparılarak, nasıl kimliksiz bir öteki hâline dönüştürüldü-ğünü tahlile gayret göstereceğiz.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Article |
Authors | |
Publication Date | June 21, 2017 |
Submission Date | December 13, 2016 |
Published in Issue | Year 2017 Issue: 6 |
Content of this journal is licensed under a Creative Commons Attribution NonCommercial 4.0 International License