Bu çalışmamızda, Ülkemizde uzun yıllar tartışma konusu olan azınlık (cemaat) vakıflarının taşınmaz mal edinmelerindeki son durum ele alınacaktır.
Vakıf, kelime olarak "tutmak, alıkoymak hapsetmek", hukuki kavram olarak ise, bir malın menfaatlerini hayır amaçlı kullanmak ve tutmak anlamına gelmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından önce Osmanlı Devleti uyruğundaki müslüman olmayanların kurduğu cemaatlere (azınlıklara) ait vakıfların taşınmaz mallar edinmeleri konusu, Ülkemizde uzun yıllar tartışma konusu olmuştur. Avrupa Birliği'ne uyum yasaları çerçevesinde çıkarılan Kanunlarla, Vakıflar Kanununda yapılan değişikliklere rağmen tartışmalar sona ermemiş ve yeni düzenlemeler yapılmak istenmiştir. Cemaat vakıflarıyla ilgili son değişiklikleri de içeren TBMM Genel Kurulunda 09.11.2006 tarihinde kabul edilen 5555 sayılı Vakıflar Kanunu, 10. Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiş olup, veto edilen bu Yasa, 17 .O 1.2008 tarihi itibariyle, TBMM Adalet Komisyonunda aynen kabul edilerek Genel Kurula gönderilmiş ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu olarak kabul edilmiştir. Bu arada Avrupa İnsan Haklan Mahkemesinin azınlık (cemaat) vakıfları hakkında Türkiye aleyhindeki Ocak 2007 tarihli karan da önemli bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır.
Osmanlı Devleti döneminde müslüman olmayanların kurduğu hayır amaçlı cemaatler, bilinen anlamıyla vakıf olmadıklarından vakıf senetleri yoktu. Dolayısıyla Osmanlı hukukuna göre tüzel kişilikleri olmadığından, mallar, genellikle din adanılan, cemaatin güvenilir kişileri, namı müstear (takma ad) veya namı mevhum (bilinmeyen kişiler) denilen kişiler üzerine
kayıt edilirdi. Bu durum, hukuki anlamda sorunların kaynağı olarak görülebilir. Nitekim durumun düzeltilmesi için Osmanlı Döneminde çıkarılan 13 Şubat 1912 tarihli Kanun da sorunlara çözüm bulamamıştır. Lozan Anlaşmasının müslüman olmayan cemaatleri azınlık olarak nitelemesi karşısında, sorun değişik bir boyut kazanmıştır. Çalışmamızda bu sorunun çözümü için öngörülen düzenlemeler hakkında açıklamalar yapılacaktır.
2762 sayılı Vakıflar Kanunu 5555 sayılı Vakıflar Kanunu Tasarısı 5737 sayılı Vakıflar Kanunu Lozan Anlaşması Cemaat (Azınlık) Kavramı Cemaat (Azınlık) Vakıfları Mazbut Vakıflar Mülhak Vakıflar Esnaf Vakıfları Vakıflar Genel Müdürlüğü
In this study, the latest situation in the acquisition of real estate by minority (community) foundations, which has been a matter of debate for many years in our country, will be discussed. Foundation, as a word, means "to keep, to retain, to imprison", and as a legal concept, it means to use and keep the interests of a property for charitable purposes. The issue of acquiring immovable properties by foundations belonging to communities (minorities) established by non-Muslim citizens of the Ottoman Empire before the establishment of the Republic of Türkiye has been a subject of debate in our country for many years. Despite the changes made in the Law on Foundations and the Laws enacted within the framework of the European Union harmonization laws, the discussions did not end and new regulations were sought. The Foundations Law No. 5555, which was adopted in the General Assembly of the Turkish Grand National Assembly on 09.11.2006, including the latest changes regarding community foundations, was vetoed by the 10th President, and this vetoed Law was accepted verbatim in the Justice Commission of the Turkish Grand National Assembly on 17.01.2008 and sent to the General Assembly. and was accepted as the Foundations Law No. 5737. Meanwhile, the January 2007 decision of the European Court of Human Rights against Türkiye regarding minority (community) foundations also appears as an important development.
Since the charitable communities established by non-Muslims during the Ottoman Empire were not foundations in the known sense, they did not have foundation deeds. Therefore, since they did not have legal entities according to Ottoman law, the properties were generally transferred to people called religious devotees, trusted members of the community, pseudonyms or unknown persons. would be recorded. This situation can be seen as the source of legal problems. As a matter of fact, the Law dated February 13, 1912, enacted during the Ottoman Period to correct the situation, could not find a solution to the problems. The problem gained a different dimension when the Treaty of Lausanne defined non-Muslim communities as minorities. In our study, explanations will be made about the arrangements foreseen to solve this problem.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Law in Context (Other) |
Journal Section | Özel Hukuk |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2008 |
Published in Issue | Year 2008 Volume: 3 Issue: 1 |
Erciyes University Journal of Law Faculty by Erciyes University Law Faculty is licensed under CC BY-NC-ND 4.0