Klasik şairde ızdırap, neredeyse bir yaşam biçimi olmuş ve şiirlerin büyük kısmında ele alınmıştır. Bu duygunun temelinde halka kötü görünmeyi, böylece nefsi arındırmayı esas alan melâmet anlayışının etkisi de bulunmaktadır. Melâmet, klasik şiirde pek çok beyite asıl sevgiliye ulaşma uğruna çekilen eziyete bağlılık ve bu aşkın verdiği eleme tutkunluk olarak yansımıştır. Bunlar “mazoşist rüsvalık”ın duygusal eğilimleri olarak pek çok şairin şiirsel algısında yer etmiştir.
Bu mazoşist eğilimlerin bir kaçını şöyle sıralamak mümkündür: Gönül Mansuru’nu dara çeken derûnî ızdırap hissinin aşırılığı, bedende etten ve baştaki saçtan eser bırakmayan aşırı eziyete meyil ve tutkunluk, gönülde dünyevî bağlardan eser bırakmayan ızdırabı kalbe melâmet taşı gibi işleyen mazoşist bir nefis arındırma/katarsis duygusu.
Bu duygulara halkın ilgisini kestiği gerekçesiyle kötülüğe tutku ve bundan alınan aşırı haz, seng-i melâmeti bedene bir gül olarak kabul etme ya da sofrasına katık yapmanın verdiği aşırı lezzet alma halini de ekleyebiliriz. Ancak bu duygular pek çok şairde, basit bir ıdırap olgusuna bağlılık olmaktan çıkıp, selameti melâmete terk eden mazoşist bir tutkuya dönüşmüştür. Pek çok klasik şair, bu rüsvalığı “seng-i melâmet”le tescillemiştir. Böylece onlar, bir Melâmetî gibi halkın ayıplamalarına, yani “seng-i melâmet”e uğrayarak çılgınlığa meyletmiş ve halka rüsva olmuştur. Makalede her türlü ıstırabı yücelten bu mazoşist rüsvalığın şiirsel izleri tahlil edilecektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | MAKALELER |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Şubat 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 3 Sayı: 1 |