Osmanlı toplumunda kültürel ortam, oldukça hareketli ve verimli idi. Toplumun hemen hemen bütünü şiirle olduğu kadar diğer güzel sanat dalları ve zanaat dalları ile de ilgiliydi. Pozitif bilimler önemli olduğu kadar maneviyatı zenginleştirme konusu da çok önemli idi. Mevlâna’nın Divan-ı Kebir’inden yenileşmenin başladığı Tanzimat’ın ilanına kadar pek çok divan sahibi şair yetişmiştir. Divanların içerisinde kasideler, mesneviler, tarihler, musammatlar, gazeller, kıtalar olmak üzere binlerce şiir yer almaktadır. Halk şairlerinin cönklerinde de pek çok şiir yer aldığı düşünülürse şiire ilginin boyutları daha iyi anlaşılacaktır. Şiire ilginin bu derece büyük olması klasik şiir geleneği dediğimiz geleneğin doğmasına vesile olmuştur. Bu gelenek içerisinde Fuzûlî gibi bir abide şahsiyetin 16. yüzyılda yazdığı na’t kasidesi olan, meşhur Su Kasidesi’nin, geçmişte ve bugün yeri ve önemi tartışılamaz. Gelenekte önemli yeri olan Fuzûlî’nin su kasidesine, 19.asrın son 20.asrın ilk yarısında yaşamış, önemli tarihi olaylara şahitlik etmiş, bir devlet adamı ve şair olan Abdülaziz Mecdî, nazire bir su kasidesi yazmıştır. Balıkesirli olan Abdülaziz Mecdî, 20. asırda aruzla şiir yazan Mehmet Âkif, Yahya Kemal gibi ender şahsiyetlerdendir. Fuzûlî gibi meşhur şairlerden başka yetenekli başka pek çok şair de yetiştiren bu topraklar, bu yönüyle incelenmelidir. Değerli eserler veren bu şairlerin, edebiyat tarihi içerisindeki yerini alması için eserlerinin incelenmesi gerekliliği hareket noktamız olmuştur. Bu noktadan hareketle kasideler karşılaştırıldığında Mecdî’nin nazire kasidesinin anlatım örgüsü, söyleyiş güzelliği bakımından hele yenileşmenin başladığı Tanzimat Fermanı’nın ilanı sonrası dönemde yaşamasına rağmen klasik şiir çizgisinde olması bizi, onun bu gelenek içerisinde önemli yeri olduğu sonucuna ulaştırmıştır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | MAKALELER |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Ağustos 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 3 Sayı: 2 |