Osmanlı devlet adamları XIX. yüzyıldan itibaren zayıflayan imparatorluğun sınırlarını korumak amacıyla boğazların savunmasına daha bir önem vermeye başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin karasal gücünün azalması boğazları dış tehlikelere daha açık hale getirmiştir. Silah sanayiinin gittikçe genişlemesi ve güçlenmesi deniz gücüne yansımış, güçlü donanmaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu doğrultuda Çanakkale ve İstanbul Boğazları, İmparatorluğun ve dolayısıyla başkent İstanbul’un savunmasını önemli kılmıştır. Sultan III. Selim zamanında (1789-1807) İngiliz donanmasının Çanakkale Boğazı’nı aşarak İstanbul’u kısa sürede olsa tehdit etmesi adeta Osmanlı devlet adamlarının konuya ilgisini artırmıştır. Bu tarihten sonra boğazların savunması için dışarıdan uzmanlar getirilmiş, raporlar alınmış ve yeni şartlara göre kale ve istihkâmlar yapılmış veya var olanlar güçlendirilmiştir.
Her iki boğazın savunmasına ayrı ayrı ve titizlikle önem verilmiş, mali sorunlar yaşanmasına rağmen uzmanların verdikleri raporlar doğrultusunda belirtilen tedbirlerin alınmasına büyük gayret sarf edildiği arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. Burada dikkatimizi çeken bir husus ise Çanakkale Boğazı’nın daha öncelikli olduğu konuyla ilgili belge taramasından anlaşılmaktadır. Ancak bu durum İstanbul Boğazı’nın ihmal edildiği anlamına gelmemelidir. Zira Çanakkale Boğazı’nda inceleme yapan ve rapor hazırlayan her heyetin İstanbul Boğazı’na da geldiği ve benzer şekilde rapor düzenlediği kayıtlarda vardır.
Boğaz savunmasında bir diğer dikkat çeken husus ise kale ve istihkâmların yanında torpil/mayın teknolojisinin kısa sürede ve etkili bir şekilde Osmanlı Devleti’nde savunmada yerini aldığıdır. Mayın satın alınması ve boğazlarda konuşlandırılması yanında Almanya ile beraber ortak üretimi denenmiş ancak yerli üretime geçilememiştir.
Bu makale İstanbul Boğazı’nda yapılan savunma çalışmalarını 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşıyla Birinci Dünya Savaşı’nda 1915 Çanakkale Cephesi’nin kuruluşuna kadar olan safhayı ele almaktadır. Çalışmamızın temel kaynakçasını Osmanlı arşiv belgeleri oluşturmaktadır. Konu arşive yansıdığı şekliyle ve o nispette ele alınıp, araştırma eserler ve hatıratlarla değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Ottoman statesmen had begun to attach even more importance to defence of straits in order to protect borders of the empire which had weakened as of 19th century. Decrease of/in land force of Ottoman State made the straits vulnarible to external dangers. Increasingly expansion and strenghtening of weapons industry reflected on maritime force and led strong navies to emerge. In line with this, Straits of the Dardanelles (Strait of Çanakkale) and the Bosphorus (Strait of İstanbul) made defence of the empire and therefore İstanbul the capital important. Royal (British) navy’s threatening İstanbul, even though it was for a short time, by passing through the Dardanelles during the period of Sultan Selim III (1789-1807), increased virtually Ottoman statesmen’s attention to the issue. After that date, foreign specialists were brought for defence of the straits; reports were received; and fortresses (castles) and fortifications according to new conditions were built or current ones were strenghtened.
Importance was attached separately and elaborately to defence of both straits, and it is understood from archive documents that great effort was exerted to take measures which had been stated in line with reports given by specialists although there were financial problems. It is seen from document search/review concerning the subject, an issue which has caught our attention here is that the Dardanelles was of more priority. But, this situation should not mean that Bosphorus was neglected. Because, it is understood that each commission, which had made examination along the Dardanelles and had made report for it, also visited/came to the Bosphorus and drew up report similarly.
Another issue which catchs the attention in defence of strait is that torpedo and mine technology, along with fortresses (castles) and fortifications, took a place in the defence in Ottoman State within a short time and effectively. In addition to buying mines and deploying them along the strait, their joint production was tried together with German Empire, but domestic production could not be commenced.
This article addresses defensive works done along the Bosphorus, and the period from Russo-Ottoman War of 1877-1878 (The '93 War) to opening of Gallipoli (Çanakkale) Front of 1915 in World War I. Ottoman archive documents constitute the main references of our study. We will address the subject in a way and to the extent that it reflected on the archive, and we will try to evaluate the study through works and memoirs.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 Volume: 2 Issue: 1 |