Ünlü Fars şairi Firdevsî (ö. 1020) olarak anılan Ebu'l-Kasım Firdevsî-i Tûsî millî bir destan olan Şâhnâme’sini 1022 yılında tamamlayarak farklı rivayetler olsa da Sultan Gazneli Mahmud’a (971-1030) sunar. Eserde İran kahramanlarının başından geçen çeşitli olayların yanında aşk hikâyeleri de yer alır.
Şâhnâme’nin metin akışına göre Zâl ve Rudâbe ilk aşk hikayesini oluşturur. Zâl ile Rûdâbe’nin öyküsü Zâl’in bir gün ülkesinde gezintiye çıkarak, Kâbil’e gelmesi ve buranın Mihrâb adındaki yöneticinin misafiri olmasıyla başlar. Mihrâb, Zāl’in geldiğini öğrenince meclis kurulur ve burada Mihrâb’ın kızı Rudâbe’den söz edilir ve övülür. Zāl bu sözlerden çok etkilenir ve henüz görmediği bu güzel kıza aşık olur. Meclis bitince Mihrâb, eşi Sînduht ve kızı Rûdâbe’nin yanına gelir ve o da Zāl’i över.
Rûdâbe babasının sözlerinden sonra Zâl’ı görmek için büyük bir heves duyar. Cariyelerini yardımıyla bir buluşma ayarlanır. Zâl Rudâbe’yi görmek için köşküne gitmek ister Rûdâbe, sevgilisini beklemek için dama çıkar. Atının üzerinde Zāl’i görünce onu karşılar. Güneş batıp, birbirlerini göremeyince Zāl bir araya gelmek için Rudâbe’den çare ister. Bunun üzerine gece gibi kara saçlarını çözer ve sevgilisinin tırmanması için köşkün damından aşağıya sarkıtır. Saçlarının ucundan tutup beline bağlamasını söyler. Bu sözler karşısında şaşıran Zâl, sevgilisinin saçlarına tırmanmaya kıyamaz ve onları okşayıp, öper. Kölesinden bir kement alır ve fırlatır. Kemendin halkası, köşkün çatısının ucuna geçince yukarıya tırmanır. İki sevgili gece eğlenirler ve gün ağırmaya başladığında Zâl kemendini atar ve köşkten aşağıya iner.
Şâhnâme’de Zâl ve Rudâbe’nin bu aşk hikayesi ilgi çekmiş; eserin bilinen resimli ilk nüshalarından itibaren tasvirleri yapılacak konular arasına girmiştir. Bu çalışma kapsamında da günümüzde çeşitli müze, kütüphane ve özel koleksiyonlarda bulunan Şâhnâme’lerin farklı kültür ortamlarında üretilmiş, ulaşılabilen ve içinden seçilen resimli nüshalarında Zâl’in Rudâbe’nin köşküne gelmesi, Rudâbe’nin Zâl’e tırmanması için saçını sarkıtması, Zâl’in Rudâbe’nin saçlarına tırmanmaya kıyamayarak okşaması, Zâl’in Rudâbe’nin köşküne tırmanmak için ipi kement yaparak atması ve Rudâbe’nin köşküne tırmanması sahnelerinin yüzyıllar içinde hem değişmeden devamlılığın sağlanması aynı zamanda da biçimsel ve ikonografik değişimleri değerlendirilmiştir.
Bu sahnelerin İslam resim sanatında bilinen ilk örneğinin yapıldığı İlhanlılardan (1256-1336) günümüze kadarki süreçte, kronolojik olarak tasvir edilme biçimleri/kalıpları özgün ve geleneksel yanları, konunun nasıl yorumlanarak resimlendiği, metnin veya başka olası kaynakların resimlere yansıma biçimi, başka bir deyişle metin-resim ilişkisi ve ilişkisizliği tespit edilerek farklı yorumların kaynakları, ikonografik açıdan özgün veya geleneğin devamlılığı konuları tartışılmıştır.
Bu konu, 14. yüzyıldan itibaren Tebriz, Herat, Şiraz, Kahire, Kazvin, İsfahan, Yezd, Kaşmir ve İstanbul gibi farklı nakkaşhanelerde üretilmiş elyazmalarında genellikle bir kalıp çerçevesinde, metne bağlı kalınarak resimlenmiştir. Bu kalıp yüzyıllar sonra bile unutulmadan kullanılmaya devam etse de 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Timurlu dönemiyle birlikte bazı elyazmalarında bu sahnelerin prototipinden farklılaştığı, Safevi ve Babür nakkaşhanelerinde metinden ayrışan yorumlamalara gidildiği görülür.
Bu sahnenin başka bir bağlamda tarihi konulu Arifi’nin Osmannnâme’sinde Osmanlı nakkaşları kendi oluşturdukları ikonografi çerçevesinde Aydos Kalesi’nin fethi sahnesine uyarlanmıştır. Bu sahnede metinde anlatılan resimleme kalıbının değişim ve farklı yorumlamalara açılmasının sebepleri arasında dönemin sosyal koşulları, olası sözel kaynaklar, nakkaşhane sayıları, nakkaş yorumlamalarının etkidiği ayrıca yerel özellikler eklendiği görülür. Günümüz ressamları ise konuyu popüler kültürün imgeleriyle seyircisine sunmaktadır. Bu yorumlamalar yüzyıllar içinde çeşitlendirilmiş ve zengin tasarımlar oluşturulmuştur.
The renowned Persian poet, Abu'l-Qasim Ferdowsi-i Tusi, also known as Firdevsî (d. 1020), completed his epic national masterpiece, the Shahnameh in 1022. Although there are different accounts, he is said to have presented his work to Sultan Mahmud of Ghazni (971-1030). Within the Shahnameh, alongside various events involving Iranian heroes, there are also love stories.
According to the flow of Shahnameh's narrative, Zāl and Rudābe constitute the first love story. The tale of Zāl and Rudābe begins with Zāl taking a journey to Kabul, where he becomes a guest of the ruler named Mihrab. Upon learning of Zāl's arrival, a gathering is organized, during which Mihrab's daughter, Rudābe, is mentioned and praised. Zāl is deeply affected by these words and falls in love with this beautiful girl whom he has not yet seen. When the gathering concludes, Mihrab, along with his wife Sinduht, goes to visit their daughter Rudābe, and he also praises Zāl. After her father's words, Rudābe eagerly desires to see Zāl. With the help of her handmaidens, a secret meeting is arranged. Zāl, wishing to see Rudābe, heads towards her palace. Rudābe, to await her lover, goes up to the rooftop. When Zāl arrives on his horse, Rudābe greets him. As the sun sets and they can no longer see each other, Zāl requests a solution to come together. In response, Rudābe releases her black hair and lets it dangle down from the rooftop for her lover to climb. She instructs him to hold onto the end of her hair and tie it around his waist. Overwhelmed by her words, Zāl cannot bring himself to climb her hair with the fear of hurting and instead caresses and kisses it. He retrieves a rope from his servant and throws it. When the loop of the rope reaches the edge of the rooftop, he ascends upwards. The two lovers enjoy their night together, and as the day begins to break, Zāl throws his rope and descends from the palace.
The love story of Zāl and Rudābe in the Shahnameh garnered significant attention, becoming a subject of illustration in the earliest known illustrated copies of the work. In the present study, various Shahnameh manuscripts found in museums, libraries, and private collections from diverse cultural backgrounds, which are accessible, have been selected and examined. The scenes depicting Zāl's arrival at Rudābe's palace, Rudābe letting down her hair for Zāl to climb, Zāl's reluctance to climb Rudābe's hair and instead caressing it, Zāl making a rope out of the cord to ascend to Rudābe's palace, and Rudābe climbing to the palace have been analyzed over the centuries, both in terms of their continuity and formal/iconographic changes.
From the Ilkhanids (1256-1336), when the first known examples of these scenes were made in Islamic painting, to the present day, the way these scenes are depicted chronologically/patterns, their original and traditional aspects, how the subject is interpreted and illustrated, the way the text or other possible sources are reflected in the paintings, in other words, text-illustration (non)relationship was determined and the sources of different interpretations, iconographic originality or continuity of tradition are discussed within the scope of this study.
This subject has been illustrated in manuscripts produced in different naķķāsh-khānas such as Tabriz, Herat, Shiraz, Cairo, Qazvin, Isfahan, Yazd, Kashmir and Istanbul since the 14th century, generally within the framework of a pattern, adhering to the text. Although this pattern continued to be used without being forgotten even centuries later, from the second half of the 15th century onwards, with the Timurid period, these scenes differed from the prototype in some manuscripts, and interpretations diverging from the text were made in the Safavid and Mughal naķķāsh-khānas.
In Arifi's Osmannname, which is about the history of this scene in another context, Ottoman miniaturists adapted it to the scene of the conquest of Aydos Castle within the framework of the iconography they created. In this scene, differences in illustration patterns and interpretations can be seen as the social conditions of the period, possible verbal sources, the number of miniaturists affected the interpretations of miniaturists, and local features were added accordingly. Today's painters present the subject to their audience with images of popular culture. These interpretations have diversified, giving rise to rich and varied designs.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Turkish Cultural History |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | January 20, 2024 |
Submission Date | November 15, 2023 |
Acceptance Date | December 23, 2023 |
Published in Issue | Year 2024 Volume: 6 Issue: 11 |