Alman donanmasının Akdeniz birliğindeki iki savaş gemisi Goeben ve Breslau, 6 Ağustos 1914 günü Amiral Souchon komutasında tarafsız İtalya’nın Messina limanını terk ederek boğazdan çıktı. Bu iki kruvazör, Fransız ve İngiliz gemilerinin takibi altındaydı. Almanya; Fransa ve Rusya’dan sonra İngiltere ile de savaşa girince, Goeben ve Breslau için Akdeniz adeta bir kapan haline gelmişti. Bu iki gemi hız ve atış gücü açısından üstün olsalar da düşman kuvvetlerinin sayıca fazlalığı nedeniyle Akdeniz’de, zor duruma düşmüştü.
İngiliz Amiralliği gemilerin sadece iki seçeneği olduğunu düşünüyordu. İngilizlere göre gemiler ya Cebelitarık’a yönelerek Atlantik’e açılacaklardı ya da Adriyatik’teki müttefik Avusturya-Macaristan limanlarına gidecekti. Tüm önlemler buna göre alınmıştı. Ancak Goeben ve Breslau beklenmedik bir rota izleyerek İngilizlerin düşünmediği üçüncü seçenek olan, 2200 km ötedeki Çanakkale’ye dümen kırdı.
Goeben ve Breslau, dört gün süren kovalamacada hız avantajlarını da kullanarak mesafeyi açtı ve iki dretnot, 10 Ağustos’ta Çanakkale Boğazı önüne geldi. Başkomutan Vekili Enver Paşa’nın emriyle kruvazörler, boğazdan geçip Nara önlerinde demirledi. Dört saat sonra İngiliz savaş gemileri boğaz önündeydi ve onların geçiş talepleri reddedildi.
Bu iki kruvazörün Osmanlı limanlarına sığınmasından 29 Ekim’de Rus limanlarını bombalamasına kadar geçen süreç, Osmanlı Devleti’ni Birinci Dünya Savaşı’na sokan olaylar dizisinin başlamasında kilit bir rol oynadı. Bu süreç çalışmanın ana temasını oluşturdu. Bu makale İngiliz basınında Goeben ve Breslau adlı Alman savaş gemilerinin, Osmanlı Devleti’nin Dünya Savaşı’na giriş sürecindeki rolünü, kapsamlı bir şekilde değerlendirmektedir. Çalışma, dönemin gazetelerinde yayımlanan haberler, yorumlar ve analizler üzerinden ilerleyerek, İngiliz basınının olayları nasıl yorumladığını ortaya koymayı amaçlamıştır.
The two battleships Goeben and Breslau of the German navy's Mediterranean contingent left the neutral Italian port of Messina on 6 August 1914 under the command of Admiral Souchon. These two cruisers were under pursuit by French and British ships. When Germany entered the war with England after France and Russia, the Mediterranean became a trap for Goeben and Breslau. Although these two ships were superior in terms of speed and firepower, they were in a difficult situation in the Mediterranean due to the large number of enemy forces.
The British Admiralty believed that the ships had only two options. According to the British, the ships could either sail to Gibraltar and sail to the Atlantic, or they could sail to the allied Austro-Hungarian ports in the Adriatic. All precautions were taken accordingly. However, Goeben and Breslau took an unexpected course and steered to Çanakkale, 2200 kilometres away, which was the third option that the British had not considered.
Goeben and Breslau used their speed advantage in the four-day chase to close the gap and the two dreadnoughts arrived in front of the Dardanelles on 10 August. On the order of Deputy Commander-in-Chief Enver Pasha, the cruisers passed through the strait and anchored in front of Nara. Four hours later, British warships were in front of the strait and their requests for passage were refused.
The process from the shelter of these two cruisers in Ottoman ports to the bombardment of Russian ports on 29 October played a key role in the beginning of the series of events that brought the Ottoman Empire into the First World War. This process constituted the main theme of this study. This article comprehensively analyses the role of the German warships Goeben and Breslau in the entry of the Ottoman Empire into World War I in the British press. The study aims to reveal how the British press interpreted the events through the news, comments and analyses published in the newspapers of the period.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Late Modern Ottoman History |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | November 24, 2024 |
Submission Date | August 30, 2024 |
Acceptance Date | November 20, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Issue: PROF. DR. EŞREF BUHARALI ÖZEL SAYISI |