Tefsir
tarihinde ilmî tefsir, her ilmin Kur’an’da bir esası olduğu görüşünde olan
Gazâlî ile başlamış, Fahreddin er-Râzî tarafından geliştirilerek tefsire
taşınmıştır.
Osmanlı bilim
zihniyeti, sosyal hayat anlayışı açısından daha esnek bir sisteme sahip olan
Hanefî fıkhı, müsbet ilimlere daha açık olan vahdet-i vücutçu tasavvuf
düşüncesi, felsefeyi içselleştirmiş olan kelâm anlayışı ve Merâga - Semerkent
matematik-astronomi okullarına dayanır. Bu tarihsel kökler ilmî tefsirin
gelişmesi için son derece müsait bir ortam sağlamış olmakla birlikte şu sebeplerden
dolayı ilmî tefsîre ciddi bir yöneliş olmamıştır: Dinî ve aklî ilimlerde
zirvede bulunan ve Osmanlı âlimlerini pek çok konuda etkilemiş olan Kutbüddîn-i
Şîrâzî’nin (ö.710/1311) Fethu’l-Mennân
adlı kırk ciltlik tefsirinde ilmî tefsire önem vermemesi; medreselerde el-Keşşâf ve Envârü’t-Tenzîl’in okunması sebebiyle tefsirde Zemahşerî ve Beydâvî
geleneğinin yerleşmesi; tabiat ve fen bilimleri alanında yüksek bilgi sahibi
müderrislerin müstakil tefsir yazmamaları; müstakil tefsir yazan âlimlerin
genellikle tabiî bilimler alanında eser vermeyen müelliflerden olması; şerh-hâşiye
geleneğinin yerleşmesi sebebiyle tabiî bilimler alanında yetişmiş olan
bilginlerin de yaptıkları hâşiyelerde metne bağlı kalmaları; tasavvuf
geleneğinin müfessirleri daha çok işârî tefsîre yönlendirmesi; Osmanlı’da
müsbet ilimlerin erken zamanda gerilemeye başlaması... Osmanlı’da ilmî tefsir,
ancak on dokuzuncu yüzyılın sonlarında canlanmaya ve gelişmeye başlamıştır.
Journal Section | Article |
---|---|
Authors | |
Publication Date | June 15, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 Issue: 37 |
Harran İlahiyat Dergisi-Harran Ilahiyat Journal Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.