Classical fiqh sources mention that ta‘zīr punishments can take various forms, such as admonition, reprimand, flogging, imprisonment, exile, public exposure and death penalty. The Ottoman Empire, which based its legal system on Islamic law, extensively implemented ta‘zīr punishments. These punishments are documented in sources such as qānūnnāmes, fatwā collections and sharī‘a court registers (shar‘iyya sijillāt). This study focuses on the ta‘zīr punishments mentioned in Ottoman-era fatwā collections and it examines the crimes in which the terms ta‘zīr and particularly ta‘zīr al-shadīd are used in these sources, in addition to cases where ta‘zīr punishments such as admonition, public exposure, dismissal from office, exile and imprisonment are explicitly mentioned. In cases where the punishment is explicitly stated, there is no ambiguity regarding its nature. However, when the punishment is referred to simply as ta‘zīr or ta‘zīr al-shadīd, various interpretations about its nature have emerged. Since these terms were incorporated into Ottoman fatwā collections from classical fiqh sources, the study first examines the usage of ta‘zīr and ta‘zīr al-shadīd in Islamic legal literature, outlining their theoretical background. After analyzing the usage of these terms in classical fiqh sources, the study investigates crimes that warranted ta‘zīr al-shadīd punishments in Ottoman fatwā collections. In this context, the study addresses the concept of ta‘zīr al-shadīd as used in Ottoman fatwā collections, based on both classical Islamic legal literature and the fatwā compilations themselves. Although these terms have been interpreted in the literature as the judge imposing any punishment deemed appropriate, it has been determined that in the Ottoman legal system, the term ta‘zīr, which is used absolutely without any further explanation, generally refers to flogging, while the term ta‘zīr al-shadīd always denotes flogging and often refers to the maximum number of lashes that can be administered as ta‘zīr. This usage is found to be based on classical fiqh sources. The study cites numerous examples from Ottoman fatwā collections indicating that the term ta‘zīr al-shadīd was commonly used to refer to flogging. Then, in order to make a comparison with the examples in classical fiqh sources, examples of ta‘zīr al-shadīd punishment for crimes such as sodomy (liwāṭa), marriage without ḥulla, adultery with incomplete conditions, false accusation of adultery (qadhf) and murder are given. In this context, as seen in the examples above, ta‘zīr al-shadīd played a significant role in crimes that warranted a ḥadd punishment but could not be implemented due to deficiencies in the required conditions. It has been determined that in Ottoman fatwās, the punishments prescribed for such crimes were expressed with the term of ta‘zīr al-shadīd. As reported in classical fiqh works, in such cases, the perpetrator was deemed liable for the maximum number of lashes, and the judge was not granted the authority to impose any other form of punishment. Some Ottoman fatwā collections even contain direct inquiries regarding the nature of the ta‘zīr al-shadīd punishment, reflecting ongoing interest in this matter during the Ottoman period. Interestingly, these inquiries predominantly focus on the quantity rather than the nature of the punishment. Indeed, the questions were directly associated with the punishment of flogging, and responses were sought regarding the number of lashes for ta‘zīr al-shadīd punishment. It is understood from the fatwā questions that ta‘zīr al-shadīd was known to refer to flogging however due to the disagreement within the madhhab regarding the maximum number of lashes applied as ta‘zīr, there was curiosity about the opinion preferred in the fatwā. The fatwās provide details on the maximum number of lashes allowed under the Ḥanafī school of thought, referencing differing opinions within the school. For instance, Abū Ḥanīfa (d. 150/767) and Imām Muḥammad (d. 189/805) set this limit at 39 lashes, while Abū Yūsuf (d. 182/798) set it at 75 lashes. It is observed that these different views were reflected in the Ottoman fatwās and mostly Abū Yūsuf’s view was preferred. Additionally, some Shaykh al-Islāms, in accordance with the Ḥanafī understanding of ta‘zīr, have considered not only the number of lashes but also the severity of the beating within the scope of ta‘zīr al-shadīd. In conclusion, the concept of ta‘zīr al-shadīd emerges in classical Islamic law and Ottoman law as a form of punishment in which flogging is administered in proportion to the severity of the offense. The description of the punishment as shadīd does not stem from the imposition of a severe ta‘zīr penalty but rather from the notion, as stated in classical fiqh sources, that the flogging applied in ta‘zīr should be more severe than that in ḥadd penalties.
Klasik fıkıh kaynaklarında ta‘zîr cezalarının öğüt verme, kınama, sopa, hapis, sürgün, teşhir ve ölüm gibi çeşitli şekillerde uygulanabileceği zikredilmiştir. Hukuk sisteminde İslâm hukukunu esas alan Osmanlı İmparatorluğu da ta‘zîr cezalarını yaygın bir şekilde uygulamış, bu cezalar kanunnâmeler, fetva mecmuaları ve şer‘iyye sicilleri gibi kaynaklarda kayıt altına alınmıştır. Çalışmamız Osmanlı dönemi fetva mecmualarında zikredilen ta‘zîr-i şedîd cezalarına odaklanmış ve bu kaynaklarda nasihat etme, teşhir, görevden azletme, sürgün, hapis gibi ta‘zîr cezalarının açık bir şekilde zikredildiği örneklerin yanında “ta‘zîr” ve özellikle “ta‘zîr-i şedîd” kavramlarının kullanıldığı suçları incelemiştir. Zira ta‘zîr cezasının açık bir şekilde belirtildiği fetvalarda cezanın mahiyetine yönelik herhangi bir belirsizlik bulunmazken cezadan yalnızca ta‘zîr veya ta‘zîr-i şedîd şeklinde bahsedilmesi durumunda cezanın mahiyeti hakkında çeşitli yorumlar ortaya çıkmıştır. Bu terimler, Osmanlı fetva mecmualarına klasik fıkıh kaynaklarından aktarıldığı için çalışmada öncelikle ta‘zîr ve ta‘zîr-i şedîd kavramlarının İslâmî literatürdeki kullanımları incelenmiş ve bu kavramların teorik arka planı ortaya konmuştur. Kavramların klasik fıkıh kaynaklarındaki kullanımları incelendikten sonra Osmanlı dönemi fetva mecmuaları ele alınmış ve ta‘zîr-i şedîd cezasının verildiği suçlar analiz edilmiştir. Bu bağlamda çalışmamız Osmanlı dönemi fetva mecmualarında kullanılan ta‘zîr-i şedîd kavramını, klasik İslâm hukuku literatürü ve fetva mecmuaları üzerinden ele almaktadır. Literatürde bu kavramların hâkimin uygun gördüğü herhangi bir cezayı uygulaması şeklinde yorumlandığı görülse de Osmanlı hukuk sisteminde herhangi bir açıklama yapılmadan mutlak olarak kullanılan ta‘zîr kavramının genellikle sopa cezasını, ta‘zîr-i şedîd kavramının ise daima sopa cezasını ve çoğunlukla da ta‘zîr olarak uygulanabilen âzami miktar sopa cezasını ifade ettiği ve bu kullanımın klasik fıkıh kaynaklarına dayandığı tespit edilmiştir. Çalışmamızda Osmanlı dönemi fetva mecmualarında, ta‘zîr-i şedîd kavramının sopa cezasını ifade etmek için kullanıldığına dair birçok fetva örneği zikredilmiş, ardından klasik fıkıh kaynaklarındaki örneklerle karşılaştırma yapılabilmesi amacıyla livâta, hulle yapılmadan evlenme, şartları eksik kalan zina, iftira ve öldürme gibi suçlar için ta‘zîr-i şedîd cezasına karar verilen örneklere yer verilmiştir. Bu bağlamda yukarıdaki örneklerde olduğu gibi had cezasını gerektiren ancak şartlarındaki eksikliklerden dolayı had uygulanamayan suçlarda ta‘zîr-i şedîd cezasının önemli bir yer tuttuğu ve Osmanlı fetvalarında bu tür suçlara öngörülen cezaların ta‘zîr-i şedîd kavramıyla ifade edildiği tespit edilmiştir. Klasik fıkıh eserlerinde aktarıldığı üzere bu tür suçlarda fâile âzami miktarda sopa cezası vacip görülmüş ve kâdîye başka bir ceza belirleme yetkisi tanınmamıştır. Öte yandan Osmanlı fetva mecmularının bir kısmında doğrudan ta‘zîr-i şedîd cezasına ilişkin soruların yer aldığı görülmüştür. Dolayısıyla çeşitli suçlar için uygulanan ta‘zîr-i şedîd cezası Osmanlı döneminde de merak konusu olmuş ve bu durum fetva sorularına yansımıştır. Ancak sorularda dikkat çeken husus, sorunun cezanın mahiyetinden ziyade miktarına yönelik olmasıdır. Nitekim sorular doğrudan sopa cezasıyla ilişkilendirilmiş ve ta‘zîr-i şedîd cezasının kaç celde olduğuna dair yanıtlar talep edilmiştir. Fetva sorularından taz‘îr-i şedîd ile sopa cezasının kastedildiğinin bilinen bir şey olduğu ancak mezhepte ta‘zîr olarak uygulanan sopa cezasının âzami miktarı konusunda ihtilaf bulunması sebebiyle fetvaya esas olan görüşün merak edildiği anlaşılmaktadır. Fetvalarda Hanefî mezhebine göre ta‘zîr kapsamında uygulanan sopa cezasının âzami miktarı belirtilmiş ve Hanefî mezhebinin bu konudaki farklı görüşlerine yer verilmiştir. Ebû Hanîfe (ö. 150/767) ve İmam Muhammed (ö. 189/805) bu miktarı 39 celde olarak belirlerken Ebû Yûsuf (ö. 182/798) 75 celde olarak belirlemiştir. Osmanlı fetvalarına bu farklı görüşlerin yansıtıldığı, çoğunlukla da Ebû Yûsuf’un görüşünün tercih edildiği görülmektedir. Ayrıca bazı şeyhülislâmlar Hanefî ta‘zîr anlayışıyla uyumlu bir şekilde, celde cezasının miktarının yanı sıra dayağın şiddetini de ta‘zîr-i şedîd kapsamında değerlendirmiştir. Sonuç olarak ta‘zîr-i şedîd kavramı, klasik İslâm hukuku ve Osmanlı hukukunda suçun ciddiyetine uygun olarak sopa cezasının uygulandığı bir ceza türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Cezaya ilişkin şedîd nitelemesi ise ağır bir ta‘zîr cezası uygulanması anlamında değil klasik fıkıh kaynaklarında belirtildiği üzere ta‘zîr kapsamında verilen sopa cezasının had cezalarındaki sopaya kıyasla daha şiddetli vurulması gerektiği yönündeki kabulden kaynaklanmaktadır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Islamic Law |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Early Pub Date | June 27, 2025 |
Publication Date | June 30, 2025 |
Submission Date | January 24, 2025 |
Acceptance Date | April 23, 2025 |
Published in Issue | Year 2025 Volume: 24 Issue: 1 |
Hitit Theology Journal is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License (CC BY NC).