Gözetim
sosyolojisi literatüründe özellikle 9/11 terör saldırıları sonrasında artış
gösteren çalışma konularının başında Müslümanlara yönelik artan gözetim
gelmektedir. Birçok çalışma ulusal güvenlik gerekçeleriyle artan gözetimin
özellikle Müslümanlara yöneldiğini ortaya koymaktadır. Artan gözetim Batı’da
yaşayan Müslümanların gündelik hayatlarını daha kaygılı geçirmelerine ve
ayrımcılığa uğramalarına neden olmaktadır. Bu durumun Batı ülkelerinde yaşan
Müslümanları ve oraya çeşitli nedenlerle seyahat eden Müslümanları etkilediği
bilinmektedir.
Batı’da
Müslümanlar özellikle havaalanları, alışveriş merkezleri, eğlence merkezleri
gibi kalabalık ortamlarda en “şüpheli” kişiler olarak görülmekte ve güvenlik
gerekçeleriyle gözetim özellikle Müslümanlara yöneltilmektedir. Müslümanlıkla
ilişkilendirilen kıyafet ve simgelerin taşıyıcılarının daha fazla “aranması”,
bu kişilere “dikkat edilmesi”, bu kişilerden daha fazla şüphenilmesi gerektiği
algısı yaygındır. Güvenlik güçleri ve medya Müslümanlara yönelik artan
gözetimin “objektif” nedenlerden kaynaklı olduğunu iddia etmekteyse de din ve
kültüre dair önyargılı varsayımların gözetim alanını şekillendirdiği
bilinmektedir. Müslümanlara dair
yaratılan dışlayıcı ve suçlayıcı “gözetim söylemi” medyanın kullandığı
imajlarla da desteklenmektedir.
Bu
çalışma, islamofobi kavramıyla gözetim sosyolojisi alanını birarada incelemeyi
ve kesişim noktalarını belirlemeyi amaçlamaktadır. Müslümanların Batı’da hangi
gözetim pratiklerine maruz kaldıkları makalede değinilen konuların başında
gelmektedir. Batı’da Müslümanlara yönelik gözetimin artmasının altındaki
islamofobik varsayımlar makalenin ana eksenini oluşturmaktadır. Bu çalışmada,
islamofobi ve gözetim ilişkisinin toplumsal cinsiyet boyutlarına da
değinilmiştir. Literatürde “cinsiyetçi İslamofobi” kavramıyla ifade edilen
süreçlere değinilmiştir. Müslüman kadınlardan örtünmeyi tercih edenler
kullandıkları eşarp, başörtü, türban ve hicab gibi kıyafetler nedeniyle daha
ayırt edilebilir ve görünür olmaktadır. Kadın ve erkeklerin kıyafet
farklılıkları nedeniyle günlük hayatta gözetime maruz kalma şekilleri ve
sıklıkları değişmektedir. Cinsiyetçi İslamofobik söylemde Müslüman kadınlar
genellikle “baskılanmış” olarak resmedilirken, Müslüman erkekler is
“baskılayan”lar olarak temsil edilmektedir.
Gözetim,
gözetleyen ve gözetlenen arasında eşitsiz bir güç ilişkisinin olduğu bir
olgudur. Gözetimin nesnesi olmak gözetleyenin, gözetlenen üzerinde güç
uygulayabileceği bir pozisyonda olmak demektir. Bu makale, islamofobinin
Müslümanları “tehdit” olarak göstermedeki rolünün yanında, Müslümanları
gözetimin nesnesi olarak hiyerarşik olarak daha alt bir pozisyonda
konumlandırdığına da dikkat çekmektedir.
Increasing surveillance directed at Muslims after 9/11 is among the mostly studied issues in the surveillance literature. Many studies show that surveillance directed at Muslims is intensified in the name of national security measures. Increasing surveillance makes the Muslims in the West live more anxiously and causes negative discrimination against Muslims. The Islamophobic practices affect the Muslims living in the West and Muslims who travel to West for various reasons.
Muslims are seen as the most “suspected” individuals especially in crowded places such as airports, shopping malls, entertainment centers. Muslims who carry Islamic symbols are searched more carefully or paid more attention in crowded places. The surveillance directed at Muslims is justified for the so-called national security necessities. Security forces and media claim that the surveillance directed at Muslims stems from “objective” reasons, however, the biased assumptions regarding religion and culture shape the sphere of surveillance. The discriminatory and accusatory “surveillance discourse” is also reinforced by the media images and populist politicians.
This study aims to figure out the intersection points of Islamophobia and surveillance practices. For this purpose, the surveillance practices directed at Muslims in the West are mentioned briefly in the article. The main axis of the study is the Islamophobic assumptions underlying the increasing surveillance of Muslims in the West. In this article, gender aspects of Islamophobia are also addressed. “Gendered Islamophobia” concept is elaborated in this context. The intensity and type of surveillance changes according to gender because of the different dressing styles. The Muslim women, who prefer to veil, become more easily identifiable because of the headscarf, hijab, turban etc. Moreover, in gendered Islamophobic discourses, Muslim women are usually portrayed as “oppressed”, while Muslim men are presented as “oppressors”.
Surveillance includes unequal power relations between the surveillant and the surveilled. Being the object of the surveillance reflects a power relation in which the person who surveils can exercise power on the surveilled. This article points out the role of Islamophobia in portraying Muslims as “threat” as well as attracting attention to hierarchical power relations embedded in surveillance practices directed at Muslims.
Primary Language | English |
---|---|
Journal Section | MAKALELER |
Authors | |
Publication Date | December 1, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 Issue: 6 |
Journal of Theology Academy is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).