İslâm inanç sisteminin ana konularından biri imandır. İman, temel anlamda Allah’ın Hz. Peygamber aracılığıyla gönderdiği her şeyi kalp ile tasdik etmektir. İmana muhatap olan kimseye sorumluluk sahibi yani mükellef denir. Dini bir emirle muhatap olmanın çeşitli merhaleleri bulunmaktadır. Teklifin yapıldığı muhatabın durumunun uygunluğu anlamında ehliyetli olması gerekir. Ehliyeti; temyiz, bulûğ ve rüşd olmak üzere üç temel kavramla ifade etmek mümkündür. İlk kavramdan üçüncüsüne doğru ehliyetin kemâle erdiği anlamında tam ehliyetli olan muhatap tüm dini emirleri ve ibadetleri yerine getirmekle mükelleftir. Bu kavramların bir kısmını taşımayan çocukların durumu ve iman etmekle sorumlu olup olmadıkları konusunda farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Yani çocuklarda iman etmenin farz oluşu ve iman etmekle mükellef olmaları durumu nasıl anlaşılmalıdır? Bu problem İslâm kelâmında daha çok teklif çerçevesinde istitâat ve kudret kavramlarıyla beraber ele alınmaktadır. Klasik kelâm kitapları incelendiğinde çocukların imanla sorumlu olmalarıyla ilgili detaylı bilgiler toplu bir halde ve net bir şekilde işlenmemektedir. Genelde dolaylı ve kıyaslama yoluyla olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Abdulkâhir el-Bağdâdî’nin, Usûlü’d-dîn adlı eserine bakıldığında bu meseleyi ayrı iki başlık altında ele aldığı görülmektedir. Bağdâdî, diğer kaynaklarda pek geçmeyen bir şekilde çocukların iman etmesi üzerinde durmaktadır. Bağdâdî, iman bahsinde işlediği çocukların iman etmesinin vücûbiyeti ve çocukların iman etmelerinin durumu ile ilgili olarak önce muhalif görüşleri vermekte ardından kendi görüşlerini açıklamaktadır. Onun yaklaşımından ortaya çıkan sonuca göre öncelikle bir insanda imanın sıhhati ve marifet, aklın kemâline bağlanmaktadır. Akıl kâmil olursa iman ve marifetten söz edilebilir. Ardından imanın vacip olması zamanı ise akılla beraber bulûğunda olması gerektiğini şart koşmaktadır. Aklın tek başına yeterli olmayıp bulûğa ermenin de gerektiği vurgulanmaktadır. Bu ikisinin bir arada olmasından sonra nassın devreye girmesiyle vücûbiyetin başlayacağı belirtilmektedir. Böylelikle akıl ve bulûğ tek başına yeterli olmayıp ancak şer’î bir dayanakla vacipliği söz konusu olur. Bu nedenle daha çok nakilci bir yaklaşımın ağırlık kazandığı söylenebilir. Bağdâdî, çocukların buluğdan önce veya sonra iman edip etmemesini anne babasına göre değil de çocuğun kendi durumuna göre değerlendirmek gerektiğini savunmaktadır. Çocuk bulûğdan önce mü’min olarak vefatında Müslümanların gördüğü muameleyi görmesi gerektiği hatta vacip olduğunu belirtmektedir Ancak bulûğdan sonra kendi tercihi ile ebeveyninin İslâm dışındaki dinini seçmesi durumunda ise dinden çıkacağını belirtmektedir. Bu şekilde imanda şahsîliğin olması gerektiği üzerinde durduğu anlaşılmaktadır. Tüm bu bilgiler ışığında Bağdâdî’nin iman konusundaki genel yaklaşımının, mensubu olduğu Eş’arî geleneğin bir yansıması olduğunu söylemek mümkündür. Bağdâdî meseleleri işlerken önce muhaliflerinin görüşlerini vermekte ve delilleriyle doğru olmadığını ortaya koymaktadır. Ardından müntesibi olduğu mezhebinin yaklaşımıyla beraber kendi görüşünü de vererek hem düşüncesini hem de mezhebine olan bağlılığı göstermektedir.
One of the main subjects of the Islamic belief system is faith. In a basic sense, faith is to affirm with the heart everything that Allah has sent through the Prophet. The person who is the addressee of faith is called a responsible person, i.e. an obliged person. There are various stages of being addressed with a religious command. The addressee to whom the offer is made must be competent in the sense of the suitability of his condition. It is possible to express capacity with three basic concepts: appeal, puberty and rushd. From the first concept to the third, the addressee who is fully competent in the sense that the capacity has reached its maturity is obliged to fulfil all religious orders and worships. There are different approaches to the situation of children who do not have some of these concepts and whether they are responsible for believing. In other words, how should the obligatory belief in children and their obligation to believe be understood? In Islamic theology, this problem is mostly dealt with within the framework of the proposal together with the concepts of will and power. When the classical theological books are analysed, detailed information about the responsibility of children for faith is not treated in a collective and clear manner. It is generally understood to be indirect and by analogy. However, when we analize ‘Abd al-qāhir al-Baghdādī’s, Uṣūl al-dīn, we see that he deals with this issue under two separate titles. Al-Baghdādī emphasises the belief of children in a way that is not mentioned in other sources. Regarding the wujūb of children's belief and the status of children's belief, Baghdādī first presents the opposing views and then explains his own views. According to the results of his approach, first of all, the soundness of faith and knowledge in a human being depends on the perfection of the intellect. If the intellect is perfect, one can speak of faith and knowledge. Then, when faith becomes obligatory, he stipulates that it must be in puberty along with the intellect. It is emphasised that the intellect alone is not sufficient, but also the attainment of puberty is necessary. After the combination of these two, it is stated that wujūbiyyah will begin when the nass comes into play. Thus, reason and puberty alone are not sufficient, and wujūbiyyah can only be spoken of with a sharī‘ah basis. For this reason, it can be said that a more transmissionist approach has become dominant. Baghdādī argues that whether children believe before or after puberty should be evaluated according to the child's own situation, not according to his parents. He states that if the child dies as a believer before puberty, he should be treated as Muslims are treated and even obligatory, but if he chooses his parents' religion other than Islam by his own choice after puberty, he will leave the religion. In this way, it is understood that he emphasises the necessity of individuality in faith. In the light of all this information, it is possible to say that Baghdādī's general approach to faith is a reflection of the Ash‘arite tradition to which he belongs. While dealing with the issues, Baghdādī first presents the views of his opponents and shows that they are not correct with their evidences. Then, he gives his own opinion along with the approach of his sect, showing both his thought and his loyalty to his sect.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Kalam |
Journal Section | MAKALELER |
Authors | |
Publication Date | June 30, 2024 |
Submission Date | March 27, 2024 |
Acceptance Date | June 24, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Issue: 19 |
Journal of Theology Academy is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).