Bu makale, mistisizm konusunda XX. yüzyılın öne çıkan isimlerinden biri olan
Walter T. Stace’in konuya ilişkin düşüncelerinin değerlendirmesini içermektedir.
Stace, Kant sonrası dinin kaynağı, Tanrı’nın varlığı, dinî tecrübenin imkânı gibi
tartışmalar bağlamında gündeme gelen mistisizmin felsefî okumasını yapar. Tecrübeyi
dinden bağımsızlaştırarak insanın doğasıyla ilgili bir probleme dönüştürür.
Mistik metinlerin fenomenolojik incelmesiyle, mistik tecrübenin bir türünün,
“içe dönük mistik tecrübe”nin “saf bilinç” tecrübesi olduğunu ve tecrübe esnasında
“evrensel ben” ile dolaysız birliğin tecrübe edildiğini iddia eder. Ardından mistisizmle
ilgili pek çok soruna bu iddia temelinde cevaplar sunar. Ancak dikkatli
bir okuma ile Stace’in açıklamalarının doğrudan mistik metinlerin fenomenolojik
okumasına dayanmadığı, tecrübenin tanımı ve sınıflandırmasının gerisinde bilinçle
ilgili felsefî bir varsayımın yer aldığı ortaya çıkar. Aslında Stace, Kant’ın düşünce
dizgesinde yer alan tecrübenin unsurlarını önceleyen “aşkınsal ben”i kabul
ederek, mistik tecrübeyi “aşkınsal ben”in tecrübesi olarak yorumlar. Fakat Stace,
“aşkınsal ben” ve saf bilinç ile ilgili düşüncelerini temellendirmez. Kant’a yaptığı
atıflarını belirginleştirmez. Bunun yerine dikkatleri mistik anlatılar üzerine çeker.
Mistiklerin kullandıkları benzer kelimeleri vurgulayarak, bunları “saf bilinç
tecrübesi”ne delil gösterir. Bu tutumu, argümanının felsefî temellerinin zayıf kalmasına
ve birtakım muğlaklıkların oluşmasına yol açar. Bu makalede çoğu defa
dikkatten kaçan bu noktaların altının çizilmesi amaçlanmaktadır.
This article contains an assessment of Walter T. Stace’s ideas on mystical experience.
Walter T. Stace is undoubtedly one of the pioneering names of the twentieth
century. Stace offers a philosophical reading of issues including the origins of
religion, the existence of God and the possibility of religious experience, which
came to the fore after Kant. He sets experience free from religion and makes
it a problem regarding the nature of mankind. Through a phenomenological
examination of mystical texts, he asserts that one form of mystical experience,
called “introverted mystical experience,” is the experience of “pure consciousness,”
during which unity with the “Universal Ego” is experienced. On the basis
of this assertion, he proposes various conclusions regarding mysticism. However,
with a keen eye, it is seen that Stace’s explanations do not directly depend on
the phenomenological readings of mystical texts, and behind the classification
and definition of experience there also exists a philosophical hypothesis regarding
consciousness. In fact, Stace acknowledges the transcendental ego, which is
primordial to the constituents of experience in Kant’s metaphysical system; by
acknowledging this, he designates mystical experience as the experience of the
transcendental ego. However, he does not ground his ideas about the transcendental
ego and pure consciousness or clarify his references to Kant. Rather, he
puts a spotlight on mystical narratives. By emphasizing similar terminology used
by mystics, he claims them to be evidence for the experience of pure consciousness.
Such a manner causes some ambiguousness in his system and weakness in
the philosophical foundation of his argument. In this article, these points, which
most of the time escape the attention of the reader, are underscored.
Subjects | Philosophy, Sociology, Religious Studies |
---|---|
Journal Section | Makaleler |
Authors | |
Publication Date | June 1, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 |