2003 yılı Türkiye’de iş hukuku alanında çok önemli bir dönüşüme sahne oldu. O zamana kadar iş hukukunun köklü ve evrensel temellerinden biri olarak bilinen “işçinin korunması” ilkesini esas alan iş yasası yürürlükten kaldırılarak, “işin korunması” ya da daha doğrudan bir anlatımla sermayenin korunması kaygısını merkezine alan yeni bir iş yasası kabul edildi. Yeni iş yasasının felsefesi, çalışma hayatını katı kurallardan arındırmak ve işin organizasyonunda işverene olabildiğince esneklik sağlayabilmekti. Ve yeni yasa pek çok esnek çalışma biçimine yer verdi, düzenledi. Ancak sınırları, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Avrupa Birliği (AB) normlarıyla çizilen bu değişim sermaye ve başta işveren sendikaları olmak üzere sermaye örgütleri tarafından yeterli bulunmadı. Yeni yasa esnekliğin önündeki engelleri kaldırıyor ancak bunun uygulanması bakımından kimi kurallar getiriyor ve özellikle çalışma sürelerinin esnekleştirilebilmesini işçinin onayına bağlıyordu. Bu sınırlamalar işveren sendikalarını yeni bir toplu pazarlık stratejisine yöneltti: iş yasasının düzenlediği esnek çalışma biçimlerini toplu iş sözleşmelerine aktarmak ve yeni düzenlemenin olanaklı hale getirdiği esnekliği toplu pazarlık yoluyla genişletmek… Bu strateji özel sektörde önemli ölçüde başarılı oldu. Bu çalışma, işveren sendikalarının bu toplu pazarlık stratejisinin başarılı olamadığı bir sektörü, cam sektörünü konu alıyor. Esnek çalışma biçimlerini yasaklayan sert toplu sözleşme maddelerinin korunabildiği cam sektöründe, bu maddelere rağmen yaşanan esnekleşmeyi, işin organizasyonundaki ve işgücünün yapısındaki değişimi uzun sayılabilecek bir zaman aralığı içinde ortaya koymayı amaçlıyor.
The year 2003 was an important turning point in labor law in Turkey. While the ‘protection of the worker’ was the underlying principle of labor law until then the new law was based on the principle of ‘the protection of the business,’ i.e., that of capital. The new law intended to rid labor relations of rigidities and provide businesses with utmost flexibility in the organization of labor. It thus brought many forms of flexible labor practices under the rubric of the law. However, these changes in the labor law, bounded as they were by ILO and EU norms, were not found sufficient by business organizations. The new law legalized many forms of flexible labor while placing some restrictions on their practice, making them subject to certain rules, and in some cases such as length of work, to the consent of the worker. These types of restrictions led business organizations and employers’ unions to seek to expand the bounds of flexible labor in the realm of collective bargaining, and the strategy had a considerable degree of success in the private sector. This study focuses on the glass industry where this strategy of business organizations has not been successful. Collective bargaining has been able to retain many of the old type restrictions on flexible labor in the glass industry, but some degree of flexibilization has been underway nevertheless. The study examines these changes and the transformation of the organization of labor and the structure of the workforce over a long period in the glass industry.
Other ID | JA22ZN33AR |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | March 1, 2014 |
Published in Issue | Year 2014 Volume: 16 Issue: 1 |