Ölüm döşeği, farklı rolde ve statüde olan kişilerin dâhil olduğu bir toplumsal süreçtir. Bu sürece; aile bireyleri, akrabalar, ziyarette bulunanlar, din görevlileri gibi birçok kişi aktif bir şekilde dâhildir. Zira bu süreç birçok toplumsal değerin ve dinsel faaliyetin ortaya çıktığı bir toplumsal alan da üretmektedir.
Modern öncesi toplumlarda ölüm, hayatın doğal bir parçası olarak kabul edilmekte iken modern toplumda ise ölüme meydan okunmakta ve hayattan uzaklaştırılmaktadır. Hastaneler, şifa bulunulan yerler değil ölümle mücadele edilen merkezler haline gelmektedir. Modern toplumda ölüm inkâr edilmekte, tabu olarak değerlendirilmekte ve tıbbileştirilmektedir. Dolayısıyla ölüm teknik bir olgu olarak değerlendirilmektedir.
Her insan kendi ölümünün iyi bir şekilde gerçekleşmesini istemektedir. İyi bir ölüm; huzur içinde, uzun bir hayatın ardından, borçların ödendiği ve yükümlülüklerin yerine getirildiği, tartışmaların ve anlaşmazlıkların çözüldüğü, manevi ve ruhsal bakımdan güçlü bir atmosferde, kişinin sevdiklerinin yanında, kendi yatağında gerçekleşen ölümdür.
Bu araştırma nitel bir çalışmadır. Bingöl ilinde, kırsal alanda görev yapmış ya da yapmakta olan on beş din görevlisinin (imam-hatip) ölüm döşeği sürecine dair gözlemlerinden ve deneyimlerinden hareketle, ölüm döşeği sürecini anlamak amacıyla yürütülmüştür. Araştırma sonucunda; evde kendi yatağında ölmenin iyi bir ölüm olduğu, ölüm döşeğinde vefatı beklenen kişilerin huzurlu bir şekilde ölmek istedikleri, bu nedenle ölmeden önce geride kalanlara çözülmemiş sorunlar bırakmamak için birçok kişi ile helalleşmek istedikleri belirlenmiştir. Araştırma alanında birçok insanın ölmek ve yakınlarıyla bir arada gömülmek için gurbetten kendi memleketlerine dönmek istedikleri, ölüm döşeğinde olanlara yapılan ziyaretlerin aileler için sosyal destek anlamı ve ölüm döşeğinde olan için ise yaşadığı hayatın kıymet gördüğü anlamı taşıdığı tespit edilmiştir. Ayrıca, ölüm döşeği sürecinin deneyimini yaşayanlar için bu durumun enformel bir eğitim niteliğine sahip olduğu ileri sürülebilir.
This is a social process in which people with different roles and status are involved. In this process, many people such as family members, relatives, visitors, religious officials are actively involved. Because this process produces a social space where many social values and religious activities emerge.
In pre-modern societies, death was accepted as a natural part of life, whereas in modern society, death was challenged and removed from life. Hospitals became a center of struggle against death, away from being a place of healing. Now people go to the hospital not to be healed, but to die. In modern society, death is denied, considered taboo and medicalized. Therefore, death is considered as a technical phenomenon.
Death is a process that strengthens collective bonds within the framework of many social practices. Everyone wants their death to come true good way. A good death is to die in peace. A good death is to die in one's own bed with loved ones, after a long life, in a spiritually strong atmosphere where debts and obligations are fulfilled, arguments and disputes are resolved.
The study is a qualitative research. This study was conducted to understand the deathbed process based on the observations and experiences of fifteen religious officials working in rural areas in Bingöl province. As a result of the research; it is a good death to die at home in their own bed, people who are expected to die on their deathbed want to die peacefully, therefore they want to say goodbye to many people in order not to leave unresolved problems to those who are left behind before they die, many people want to return to their hometowns to die and be buried together with their relatives. It has been determined that the visits made mean that social support and the life lived are valued, and that the death process has an informal education quality for those who witnessed the experience.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | September 30, 2022 |
Published in Issue | Year 2022 |