Sözcükler ve anlamları arasındaki ilişki, felsefe ve bilimsel disiplinlerde uzun süredir tartışılan ve farklı yaklaşımlarla ele alınan bir konu olmuştur. Bu çalışmada, anlamın oluşumunda doğanın sınırlarının etkisi ile insanın duyusal, algısal ve motor süreçlerinin rolü değerlendirilecektir. Bu değerlendirme, özellikle felsefi ve bilimsel alanda bedenin rolüne dair geliştirilen teoriler çerçevesinde yapılacaktır. Ancak çalışmanın kapsamı gereği tüm filozof ve bilim insanlarına yer verilmesi mümkün olmadığından, inceleme insanı anlam oluşturma sürecine dâhil eden ve etmeyen bazı teoriler üzerinden sınırlı tutulacaktır. Bu bağlamda, ilk olarak anlamın oluşumunda insana herhangi bir rol yüklemeyen Platon’un görüşleri ele alınacaktır. Platon’un, anlamı idealar dünyasına yerleştirerek insan bedeni ve doğal dünyaya bu süreçte hiçbir rol atfetmediği görülmektedir. Anlamı dünya düzeyine indiren ise Aristoteles olmuştur. Ancak Aristoteles’in de anlamı nesnelere içkin hale getirdiği ve anlamın oluşum sürecinde insan algısı ve deneyimine aktif bir rol vermediği anlaşılmaktadır. Anlamın belirlenmesinde bedenin rolüne işaret eden gelişmeler arasında, Wittgenstein’ın aile benzerliği teorisi, felsefe alanında kayda değer bir dönüm noktası olarak öne çıkmaktadır. Bu çalışmada, sınırların belirlenmesindeki roller, bilişsel dilbilimde önemli bir yere sahip olan Bedenlenmiş Biliş teorisi çerçevesinde ele alınmıştır. Bu doğrultuda, öncelikle felsefe alanında birbiriyle etkileşim halinde olan bu yaklaşımlar kısaca incelenmiş ve modern dilbilimde anlamın konumuna dair bir değerlendirme yapılmıştır. Daha sonra, bedenin anlam oluşumundaki rolünü vurgulayan iki temel teori olan imge şemaları ve prototip üyeli kategori kuramı üzerinde durulmuştur. İnceleme sonucunda, doğanın sınırlarının kesin olarak çizilmediği durumlarda bedenin evrensel (İmer, Kocaman, & Özsoy, 2011) (Vardar, 2002) nitelikteki algı ve motor süreçlerinin anlamın sınırlarını belirlediği; buna karşılık, bedenin evrensel sınırlar çizemediği durumlarda kültürün sınırları çizmeye katkı sağladığı sonucuna ulaşmıştır.
Philosophers across various fields, including the philosophy of language, the philosophy of mind, and epistemology, have thoroughly examined the boundaries of words and their meanings. This study is limited to the examination of two philosophers who do not consider the influence of the human body in the formation and determination of meaning and its boundaries. Among the theories on the formation, boundaries and location of meanings, Plato’s stands out as he locates meaning in the realm of ideas, thereby assigning no role to the human body or the natürel worl in determining these boundaries. In contrast, Aristotle brought meaning down to the level of the physical world but, by making it intrinsic to objects, still did not assign an active role to human perception and experience. Wittgenstein’s theory of family resemblance significantly influenced the recognition of the body’s role in defining the boundaries of meaning. This study explores how boundaries are drawn, particularly from the perspective of Embodied Cognition, a central theory in Cognitive Linguistics. To accomplish this, the study first reviews the philosophical contributions that have influenced each other over time and then investigates how meaning is situated in modern linguistics. It further examines two theories that underscore the role of the body in meaning-making: image schemas and prototype category theory. The analysis concludes that in cases where nature does not clearly define boundaries, the universal perceptual and motor experiences of the body play a key role in establishing meaning; where the body does not set universal boundaries, the surrounding environment contributes to this process.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Cognitive Linguistics |
Journal Section | Derleme |
Authors | |
Publication Date | December 17, 2024 |
Submission Date | August 15, 2024 |
Acceptance Date | November 19, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Issue: 42 |