From a phenomenological point of view on the relationship between art and philosophy, we can see that both of them refer to a pre-subjective and a pre-objective field. In this context, art becomes a creative activity that makes the world itself visible in a way independent of all human values and judgments, rather than giving a representation of the objective world. However, its creativity is shaped not only due to the artistic abilities but to the fact of being actually a corporeal entity. Perceiving refers to an endless creation since it emerges as the founding activity of the body anchored in the world. The artist, like the philosopher, whether with words or brush strokes also has the possibility to express this primordial perception which is prior to all the correction and the arrangement of mind, in its birth. The pre-reflexive ground of perception refers to an existence which is both individual and collective as being filled with invisible meaning horizons. The aesthetical experience arises in seizing this existence. But in order to understand this, the true nature of the vision must be conceived. This paper tries to indicate the role that aesthetic experience plays in making the Logos of the primordial world visible. In this context, the relation between Merleau-Ponty and Paul Cézanne, who is a very important figure for him, is considered from both philosophy and art as well as from a philosopher and a painter. What we encounter here is not a philosophy of art nor an aesthetics, but the artistic nature of philosophy itself.
Sanat ve felsefe arasındaki ilişki üzerine fenomenolojik açıdan düşünürsek, her ikisinin de bir öznellik ve nesnellik öncesi alana gönderimde bulunduklarını görebiliriz. Bu bağlamda sanat, artık nesnel dünyanın bir temsilini vermekten ziyade, dünyanın kendisini tüm insani değerler ve yargılar alanından bağımsız bir şekilde görünür kılan yaratıcı bir etkinliğe dönüşür. Zira yaratıcılığı sadece sanatçının yetilerine değil, aslında vücutlu bir varlık oluşuna bağlı olarak şekillenir. Algılamak, vücuduyla dünya içine demir atan varlığın kurucu etkinliği olarak karşımıza çıktığı için tüketilemez bir yaratıma işaret eder. Sanatçı da filozof gibi ister sözcükleriyle, ister fırça darbeleriyle aklın tüm düzeltme ve düzenlemelerine öncel olan bu ilksel algıyı doğum halinde ifade edebilme olanağına sahiptir. Algının pre-refleksif zemini görünmez anlam ufuklarıyla dolu olarak hem bireysel hem de kolektif bir varoluşa işaret eder. Estetik deneyim, tam da bu varoluşun yakalanmasında ortaya çıkar. Zira bunu kavrayabilmek için görme’nin gerçek doğası anlaşılmalıdır. Bu çalışma, estetik deneyimin ilksel dünyanın Logos’unu görünür kılmada oynadığı role temas etmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda Merleau-Ponty ve onun için oldukça önemli bir figür olan Paul Cézanne arasındaki ilişki, hem filozof ve ressam hem de felsefe ve sanat açısından değerlendirilmektedir. Burada karşımıza çıkacak olan şey, bir sanat felsefesi ya da estetikten çok, felsefenin kendisinin sanatsal doğasıdır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Philosophy |
Journal Section | Makaleler |
Authors | |
Publication Date | July 26, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 |