Kimlik ve özellikle etnik kimlik konusu 20. yüzyılın ortalarından itibaren dünyada ve son on yıldır Türkiye’de üzerinde çok sık durulan, araştırılan ve tartışılan bir konu olmuştur. “Etnik nüfus” tespit ve belirlemelerinde, bilimsel olarak grubun “kendine bakışını esas alan”, “kendi kabulüne” dayalı kimlik tanımı yaygındır. Yani, etnik kimlik tanımında esas olan, bir başkasının kimi “ne” olarak gördüğü değil, kişinin kendini “kim” ve “ne” olarak gördüğüdür. Bu bağlamda, Türkiye’de yaşayan Çerkez kökenli gruplar etnik kimlik araştırmaları açısından önemli bir örnek teşkil etmektedir. Çerkezleri sosyolojik olarak bugün bile henüz millet ya da milliyet olarak nitelemek zor görünmektedir. Çünkü Çerkez kimliği adeta bir üst kimliktir. Bu üst kimlik ya da şemsiye altında 50 civarında boy vardır. Bunlardan bazıları; Abhaz, Oset, Ubıh, Kabartey Balkar, Şapsığ, Çeçen, Bjedug, Besleney, Cemguy vs. adlarını taşımaktadır. Çerkez diye bir millet ya da milliyet yoktur. Söz konusu bütün bu boylar dışa karşı kendilerine Çerkez demektedirler; ancak kendi aralarında boy adları öne çıkmaktadır. Dolayısıyla bu görüşe göre, Çerkezce diye konuşulan bir dil de yoktur; adı geçen tüm boyların kendi ana dili vardır. Kendi aralarında dil bilenleri birbirleri ile anlaşabilmektedirler, ancak ortak bir dilleri yoktur: Rusya’dakilerin ortak dili Rusça, Türkiye’dekilerin ortak dili Türkçe, Suriye’dekilerin ortak dili Arapça veya Fransızca, Ürdün’dekilerin Arapça vb.dir. Bu çalışmada Türkiye’de yaşayan çok sayıdaki etnik gruptan biri olan Çerkezler’in, Anadolu’ya geliş süreçleri ve etnik kimlik algıları üzerinde durulacaktır.
Journal Section | RESEARCH ARTICLES |
---|---|
Authors | |
Publication Date | July 27, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 Issue: 55 |