BibTex RIS Kaynak Göster

-

Yıl 2014, Cilt: 12 Sayı: 2, 171 - 180, 21.08.2014

Öz

The problem of human nature is first scrutinized by sophists in the history of philosophy. The previous thoughts are formed around the philosophy of nature before sophists. However, the sophists who can be evaluated as "the first enlightenment philosophers", put the human nature in the center of the problem. In this context, when we examine human, to our understanding the human nature becomes both the object and subject of the problem. Because, as the entity examining is human, the entity to be examined is also human. In this situation, where does the problem of identity stand around discussions to be expressed in the context of human nature? No doubt, the problem of identity has social-political aspects. At the same time, this problem has also epistemological aspects like other social-political problems. In this article, first of all, the onto-etymological background of concepts regarding "identity" and "personality" will be examined. After that whether the human nature has egoistic roots or not will be dealt with. Key Terms: Human Nature, Identity, Personality, Bio-Psychological and Bio-Political Roots. Giriş: Onto-Etimolojik Arka Plan İnsan tabiatı ya da doğası, birbirleri yerine sıkça kullanılan kavramlar arasında gelir. "Tabiat" ile "doğa" kavramlarının bir takım nüansları ile birlikte farklı anlamlara gelebileceği ihtimali söz konusudur. Tabiat kavramı köken olarak Arapça’dır. Grekçe’den yapılan tercümelerde de phûsis/φύσις, tabîat/ ةعيبط kavramı ile karşılanır. Tabiat kavramının anlam evrenine geçmeden önce phûsis kavramının anlam içeriğinin belirlenmesinde yarar var. Bu belirleme ile bir dilden diğer dile yapılan aktarımlarda ne tür etimolojik ve epistemolojik anlam kayıplarının yaşandığı da ayrıca görülmüş olacaktır. Phûsis'e de pre-sokratiklerden Aristo'ya gelinceye kadar farklı anlamlar yüklenir. Parmenides haricinde diğer filozoflar phûsisi, diriliğin kaynağı ve arkhesi olarak görürler. Parmenides'le birlikte hareket (kἱnếsis/κίνησις) varlık alanından dışlanmasıyla, artık phûsis kavramı içerisinde düşünülen canlılık ilkesi de ortadan kalkmış olur. Platonla birlikte maddenin kendisinde olmayan bu canlılık ilkesi rûha (psûkhe/ψʋχή) verilerek tabiatta bulunan hareketlilik ifade edilmeye çalışılır. Aristo ile birlikte Platon'da psûkhe’ye verilen özellikler tekrar phûsise verilerek pre-sokratik filozoflardaki eski canlılığına phûsis yeniden kavuşur. Phûsis de tıpkı, psûkhe gibi tinseldir; çünkü o başat olarak formdur.2 Daha ötede, phûsis kelimesinin çok çeşitli anlamlara gelebileceğine değinen Aristo, nihai kertede doğayı, hareketin ilkesi ve bu ilkeyi de varlıkların tözü olarak görür.3 Tabiata ereksel gözle bakan, maddeyi kendi içerisinde önü açık, kör tesadüflerin bir eseri olarak düşünmeyen Aristo, maddenin niçin/neden sorusuna cevap teşkil eden ontolojik muhtevayı barındırdığını açık biçimde belirtir.4 Bu tarz bir madde ve doğa anlayışının modern dönemde yerini erekselciliği yadsıyan mekanik doğa anlayışı alsa da, hala bir takım modern Aristo yorumcuları tarafından böyle bir doğa anlayışının muhafaza edildiği görülmektedir.5İslam filozoflarında da Aristocu madde anlayışı temel hatları ile kabul edilir. Ancak böylesi bir tabiat anlayışının metafizikle olan ilişkisi sudur nazariyesi etrafında Yeni Platoncu kozmoloji ile giderilmeye çalışılır. Böyle bir yaklaşım Aristo'da olduğu biçimi ile tabiatı ya da daha özel manada maddeyi kendi içerisinde otonom kılmama gibi bir gayret taşır. Bir olan Tanrı'dan her şeyin çıkışını sağlayan sudur nazariyesi bir takım temel eleştirel noktaları içerisinde barındırsa da maddeye ve daha genel anlamda kozmolojiye böylesi bir metafiziksel arka plan sağlaması bakımından dikkate değerdir. Aristocu düşüncede maddi nedenler arasında madde ve formun sayılması, gerek maddenin ve gerekse formun ilke olarak değerlendirilmesini sağlar. İlke oluş da doğrudan epistemolojik bir içeriği bünyesinde taşır. O halde, ilke ya da nedenin bilgi yüklü olduğu söylenebilir. Buradan hareketle tabiat kavramının mı yoksa doğa kavramının mı bu bilgi yükünü taşıdığı sorgulanarak aralarındaki epistemolojik ve etimolojik farklılık da açığa çıkma imkanı bulur. Tabiat kavramının kendi içinde bir otonomiyi barındırdığını ve bu otonominin hem hareketin ve hem de hareketsizliğin kaynağı olduğunu İbn Sina açık biçimde ifade eder. Tabiatın hareketin kaynağı olduğu kaynaklarda ifade edilir. Ama tabiatın aynı zamanda hareketsizliğin yani sükûn halinin de kaynağı ya da ilkesi olduğunu söylemek, tabiat kavramına farklı bir epistemolojik aralıktan

İnsan Tabiatı Bağlamında Kimlik ve Kişilik Kavramlarının İrdelenmesi

Yıl 2014, Cilt: 12 Sayı: 2, 171 - 180, 21.08.2014

Öz

The problem of human nature is first scrutinized by sophists in the history of philosophy. The previous thoughts are formed around the philosophy of nature before sophists. However, the sophists who can be evaluated as "the first enlightenment philosophers", put the human nature in the center of the problem. In this context, when we examine human, to our understanding the human nature becomes both the object and subject of the problem. Because, as the entity examining is human, the entity to be examined is also human. In this situation, where does the problem of identity stand around discussions to be expressed in the context of human nature? No doubt, the problem of identity has social-political aspects. At the same time, this problem has also epistemological aspects like other social-political problems. In this article, first of all, the onto-etymological background of concepts regarding "identity" and "personality" will be examined. After that whether the human nature has egoistic roots or not will be dealt with.  

Toplam 0 adet kaynakça vardır.

Ayrıntılar

Birincil Dil Türkçe
Bölüm MAKALELER
Yazarlar

İsmail Hanoğlu

Yayımlanma Tarihi 21 Ağustos 2014
Yayımlandığı Sayı Yıl 2014 Cilt: 12 Sayı: 2

Kaynak Göster

ISNAD Hanoğlu, İsmail. “İnsan Tabiatı Bağlamında Kimlik Ve Kişilik Kavramlarının İrdelenmesi”. KADER Kelam Araştırmaları Dergisi 12/2 (Ağustos 2014), 171-180. https://doi.org/10.18317/kader.04459.