İslam dini barış dinidir. Devletler hukukunda barışın teminatı olarak görülen adalet, mütekabiliyet, ahde vefa, cins, dil, ırk ayrımı yapılmaksızın zayıfa yardım, insan haklarını koruma gibi temel prensipler İslam’ın da benimsediği temel ilkeler arasında yer alır. Savaş ise problemlerin çözümünde en son başvurulacak çaredir. İslam’da savaş, yayılmacılık politikasıyla çıkar sağlama ve sömürme amacıyla değil, dine ve Müslümanlara karşı düşmanca tavırları bertaraf etme, barış ve sulh ortamını tesis etme, bu ortamı bozanlarla mücadele etme, temel hak ve hürriyetleri güvence altına alma gibi amaçlar için meşru kılınmıştır. Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin dönemlerinde cereyan eden gazve ve seriyyelerin büyük çoğunluğu savunma amaçlıdır. Ganimet ve toprak elde etmek gibi sadece dünyevi amaçlarla yapılmamıştır. Savaş sırasında, yaşlı, çocuk, kadın, din adamı ve silahsız insanların can güveliği teminat altına alınırken, ibadethanelerin tahrip edilmemesi, malların yağmalanmaması, hatta meyveli ağaçların bile kesilmemesi, gibi kurallarla din, mal ve çevre dokunulmazlığı güvence altına alınmış ve bu kurallar İslam’da savaş hukukunun temelini oluşturmuştur. Elbette savaşların kaçınılmaz olduğu durumlarda bazı sonuçları söz konusu olmaktadır. Bu hususa ilişkin olarak Hz. Peygamberin savaş sonrası, esirlerinin hukuki statüsünü gösteren söz ve uygulamaları bulunmaktadır. Bu bağlamda köle ve savaş esirlerinin hakları kesin çizgilerle belirlenmiş, yönetici ve askerlerin keyfî muamelelerine bırakılmamıştır. Uluslararası savaş hukukunun teşekkülü ise İslam hukukuna göre geç sayılabilecek 19. yüzyıla uzanmaktadır. Savaş sırasında yapılması yasak olan uygulamalar, sivillerin durumu ve savaş esirlerine uygulanacak yaptırımlar detaylı bir şekilde 1949 yılında imzalanan üçüncü Cenevre sözleşmesiyle birlikte gündeme gelmiştir. Bu makalede İslam hukuku ve mer’î hukuka göre savaşta esir alınabilecek kimseler, esirlerin hangi durumda öldürülebileceği veya köleleştirilebileceği, hangi durumda mübadele edileceği veya serbest bırakılabilecekleri gibi hususlar üzerinde durulacak, esirlerin durumu İslam hukuku ve günümüz savaş hukuku arasında karşılaştırma yapılacaktır.
Islam is a religion of peace. Basic principles such as justice, reciprocity, fidelity to covenant, helping the weak without discrimination of sex, language or race, and protecting human rights, which are seen as the guarantee of peace in the law of states, are among the basic principles adopted by Islam. War is the last resort in solving problems. In Islam, war is legitimized not for the purpose of gaining profit and exploitation through a policy of expansionism, but for purposes such as eliminating hostile attitudes towards religion and Muslims, establishing an environment of peace and tranquility, fighting those who disrupt this environment, and securing fundamental rights and freedoms. The vast majority of the ghazwa and seriyyahs that took place during the Prophet's and the Khulafa-i Rashidin periods were for defense purposes. They were not conducted for purely worldly purposes such as acquiring booty and land. While the safety of the lives of the elderly, children, women, clergymen and unarmed people was guaranteed during the war, the inviolability of religion, property and the environment was secured with rules such as not destroying places of worship, not looting property, and not even cutting down fruit-bearing trees, and these rules formed the basis of the law of war in Islam. Of course, when wars are inevitable, there are some consequences. Regarding this issue, the Prophet's words and practices after the war show the legal status of prisoners of war. In this context, the rights of slaves and prisoners of war were strictly defined and not left to the arbitrary treatment of rulers and soldiers. The formation of the international law of war dates back to the 19th century, which can be considered late compared to Islamic law. The practices prohibited during war, the status of civilians and the sanctions to be imposed on prisoners of war came to the agenda in detail with the third Geneva convention signed in 1949. In this article, the issues such as who can be taken prisoner in war according to Islamic law and current law, in which cases prisoners can be killed or enslaved, in which cases they can be exchanged or released will be emphasized, and the situation of prisoners will be compared between Islamic law and contemporary war law.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Islamic Law |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Early Pub Date | October 21, 2023 |
Publication Date | October 30, 2023 |
Submission Date | September 21, 2023 |
Published in Issue | Year 2023 Volume: 3 Issue: 2 |
This work is licensed under Attribution-NonCommercial 4.0 International