Peace and security are no longer concepts confined to the cessation or prevention of armed conflicts between states. True and sustainable peace can only be achieved where individuals have effective access to fundamental rights and freedoms, human dignity is respected, justice is upheld, and living conditions meet humane standards. In today’s world, the concept of security has evolved into a multidimensional phenomenon. Since the late 20th century, growing environmental threats have made it clear that security cannot be limited to military concerns. Issues such as the depletion of natural resources, climate change, biodiversity loss, deforestation, ocean pollution, and other ecological crises are not only environmental problems—they also present significant security challenges. These phenomena undermine access to basic needs, such as clean water and food, disrupt livelihoods, intensify climate-induced migration, and increase the frequency of natural disasters. As a result, they pose threats to social stability, economic resilience, and even the survival of states. Environmental degradation contributes to conflict risks and cross-border instability, especially through forced migration triggered by droughts, famine, and extreme weather events. Given that many environmental problems are human-induced and preventable, they must also be addressed through frameworks of criminal accountability. This study examines how international criminal law, particularly within the framework of the International Criminal Court, currently addresses environmental harm. It evaluates whether existing crime categories can accommodate serious environmental damage and identifies the legal and institutional shortcomings of the current system. Ultimately, the study argues for stronger accountability mechanisms to ensure environmental destruction is treated not only as an ecological issue, but as a matter of international criminal and humanitarian concern—essential to sustaining global peace and security.
Barış ve güvenlik, yalnızca devletler arasındaki silahlı çatışmaların sona erdirilmesi ya da önlenmesiyle sınırlı bir kavram değildir. Gerçek ve sürdürülebilir bir barış, bireylerin temel hak ve özgürlüklerine etkin biçimde erişebildiği, insan onuruna saygı gösterilen, adaletin sağlandığı ve yaşam koşullarının asgari insani standartların üzerinde olduğu bir düzlemde mümkün olabilir. Bu bağlamda, güvenlik olgusu günümüzde çok boyutlu bir nitelik kazanmıştır. Özellikle 20. yüzyılın sonlarından itibaren artan çevresel tehditler, güvenlik kavramının yalnızca askeri tehditler ya da sınır ötesi silahlı saldırılarla sınırlı tutulamayacağını açıkça ortaya koymuştur. Doğal kaynakların tükenmesi, iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı, ormansızlaşma, okyanusların kirlenmesi ve çeşitli ekolojik krizler yalnızca çevresel bir mesele değil, aynı zamanda doğrudan ya da dolaylı olarak bireylerin ve toplumların refahını, toplumsal istikrarı ve hatta devletlerin varlığını tehdit eden çok yönlü güvenlik sorunlarıdır. Çevresel tahribat, temel ihtiyaçların karşılanmasını engelleyen bir unsur haline gelmiştir. Su ve gıda güvenliği üzerindeki olumsuz etkiler, geçim kaynaklarının yok olması, iklim koşullarına bağlı göç hareketleri ve doğal afetlerin sıklığında yaşanan artış, yalnızca çevre hukuku veya kalkınma politikaları ile değil, aynı zamanda barış, insan hakları ve güvenlik ekseninde de ele alınması gereken bir sorunsal doğurmaktadır. Bu bağlamda, çevresel zararın yalnızca ekosistemlere değil, aynı zamanda toplum yapısına, devlet mekanizmalarına ve uluslararası düzenin istikrarına yönelik ciddi etkileri olduğu gözlemlenmektedir. Özellikle kuraklık, kıtlık ve aşırı iklim olaylarının neden olduğu zorunlu göç hareketleri, çatışma riskini artırmakta ve sınır ötesi güvenlik tehditlerini gündeme getirmektedir. Çevresel sorunların insan eliyle yaratılması ve önlenebilir nitelikte olması ise bu tehditlerin cezai sorumluluk yönüyle ele alınmasını da gerektirmektedir. Bu kapsamda çalışma, çevresel zararların cezasız kalmasının önüne geçilmesi amacıyla uluslararası ceza hukukunun mevcut araçlarının değerlendirilmesini, boşlukların tespitini ve olası çözüm önerilerini ele almaktadır. Nihai hedef, çevresel yıkımın yalnızca çevresel değil, aynı zamanda cezai ve insani bir mesele olarak tanınmasını sağlamak ve böylece barış ve güvenliğin sürdürülebilirliğine katkı sunmaktır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Environmental Law, International Criminal Law, Public International Law |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Early Pub Date | August 20, 2025 |
Publication Date | |
Submission Date | May 23, 2025 |
Acceptance Date | August 20, 2025 |
Published in Issue | Year 2025 Volume: 5 Issue: 2 |
This work is licensed under Attribution-NonCommercial 4.0 International