Kurumsal değerlendirmeler için kullanılan “batmak” veya “çökmek” sözcükleri yoğun bir olumsuzluk veya felaket mesajı içermektedir. Bu iki fiilden birincisi daha çok suda yüzen cisimler ya da araçlar için kullanılırken, ikincisi yıkıntı ile düzey ya da yüksekliğini kaybetmek anlamında kullanılmaktadır. Bu sözcükler örgüt-yönetim bütünlüğüne ilişkin olarak kullanıldığında “gerçek” durumu yeterince anlattığından kuşkuluyum. Örnekse, “Osmanlı İmparatorluğunun çöküşü (yıkılışı)” anlatımı bana hep abartılı ve gerçek dışı gelmiştir. Türkiye'nin genel yönetimini, özellikle alanım olan eğitim sisteminin işleyişindeki etkililiği anlatabilmek için geçmiş yıllarda, teknik bir terimi, “mail-i inhidam” (yıkılma eğimi) terimini kullanmıştım. Bu kez, “sistemin tıkanması” terimini kullanmak istiyorum. Türkiye'de genel yönetim tıkanmış, işlerliğini, etkililiğini hızla yitirmektedir. Eğitim, bu sistemin en duyarlı kesimi olarak tıkanıklığın işaretlerini çok daha önceden vermişti. Ancak, eğitim yöneticilerinin örgüt sinyallerine yönelik amaçları gelişmediği için uyarıları “uygulamadan uzak”, eleştiri kaynaklarını “sapmış” olarak değerlendirmişlerdi. Bindokuzyüzdoksansekizde tüm yönetim sistemi ile birlikte “eğitim sistemi de tıkanmıştır”. Sorun yeni bakanlar ya da üst kademe yöneticileri sorunundan dahabir ötedir. Her yeni operasyon bir öncekinden daha çok enerji ve emek kaybına neden olmaktadır. Eğitim sistemi hızlı biçimde kan kaybetmektedir. Bir tek kanıt bunun için yeterlidir: “sistemde çalışanların üstlerine güveni kalmamıştır.” Bu, sistemin tıkanıklığı için yeterli bir kanıt değil midir ? Eğitim, toplumsal ve bireysel yarınların hazırlanmasında tüm sistemlerin özeğine yönelik bir girişimdir. Geleceğe meydan okumanın en etkili araçlarından biridir. Çağ atlamayı kronolojik bir yaşantı olarak algılayanlar için bir diyeceğim yok. Ancak “ikibine kaç kaldı” hesapları yapanların anımsaması gereken bir husus var, evrim takvimin aşamalarını izlemez. Yaşamakta olduğumuz paradigma değişikliğinin adı: “analitiklikten sistemciliğe geçiş”tir Yeni paradigmalar, başka eğitim yapılarını ve işleyişlerini gerektirmektedir. Varolanın dağılmış parçalarını toplayarak yeni eğitim modelini oluşturmak olanaksızdır. Düzen ile anarşi arasındaki karmaşa işlemeye çoktan başladı. Eğitimde toplumsal yeni çözümlere gereksinim var. Bu çözümleri bulup gerçekleştirecek “kolektif zeka”yı DÜNYA BANKASI, UNICEF, UNESCO kaynakları yerine, “kaosun kıyısında” aramak daha uygun olacaktır. Bu karmaşa sürecinde Bakanlık'ın bir öncü, katalizleyici, kılavuz, yetkisini devredici bir güç, moderatör (dengeleyici) rolleri oynaması yeterli olabilir. Eğitimin bu günkü işleyiş biçemi derin bir yasallık-bürokrasi bunalımına yol açmaktadır. Sorunların karmaşıklığı o dereceye varmıştır ki bunların bir seçim dönemini bile dolduramayan düzenlemelerle çözülemeyeceği, sistemin içindekiler ve dışındakiler tarafından açıkça görülmektedir. Kaos hükmünü sürdürecektir. Bu konumda dönüşümü gerçekleştirmek için, Bakanlığın, bütün uygulamaları yetkisinde toplamış bir hiyerarşik güç olmaktan çıkması, çeşitliliği koruyup geliştiren, özgürlüklere saygılı, değişiklikleri önceden görüp yöneltebilen düzenleyici güç olarak işlevsel bir konuma girmesi beklenmektedir. Liderler için karmaşa (kaos) yaşamsal bir fırsattır. Postacı kapıyı iki defa çalar, birincisi kaostur. İkincisi, yöneticilerin karmaşayı yönetme becerisine bağlıdır.
Kurumsal değerlendirmeler için kullanılan “batmak” veya “çökmek” sözcükleri yoğun bir olumsuzluk veya felaket mesajı içermektedir. Bu iki fiilden birincisi daha çok suda yüzen cisimler ya da araçlar için kullanılırken, ikincisi yıkıntı ile düzey ya da yüksekliğini kaybetmek anlamında kullanılmaktadır. Bu sözcükler örgüt-yönetim bütünlüğüne ilişkin olarak kullanıldığında “gerçek” durumu yeterince anlattığından kuşkuluyum. Örnekse, “Osmanlı İmparatorluğunun çöküşü (yıkılışı)” anlatımı bana hep abartılı ve gerçek dışı gelmiştir. Türkiye'nin genel yönetimini, özellikle alanım olan eğitim sisteminin işleyişindeki etkililiği anlatabilmek için geçmiş yıllarda, teknik bir terimi, “mail-i inhidam” (yıkılma eğimi) terimini kullanmıştım. Bu kez, “sistemin tıkanması” terimini kullanmak istiyorum. Türkiye'de genel yönetim tıkanmış, işlerliğini, etkililiğini hızla yitirmektedir. Eğitim, bu sistemin en duyarlı kesimi olarak tıkanıklığın işaretlerini çok daha önceden vermişti. Ancak, eğitim yöneticilerinin örgüt sinyallerine yönelik amaçları gelişmediği için uyarıları “uygulamadan uzak”, eleştiri kaynaklarını “sapmış” olarak değerlendirmişlerdi. Bindokuzyüzdoksansekizde tüm yönetim sistemi ile birlikte “eğitim sistemi de tıkanmıştır”. Sorun yeni bakanlar ya da üst kademe yöneticileri sorunundan dahabir ötedir. Her yeni operasyon bir öncekinden daha çok enerji ve emek kaybına neden olmaktadır. Eğitim sistemi hızlı biçimde kan kaybetmektedir. Bir tek kanıt bunun için yeterlidir: “sistemde çalışanların üstlerine güveni kalmamıştır.” Bu, sistemin tıkanıklığı için yeterli bir kanıt değil midir ? Eğitim, toplumsal ve bireysel yarınların hazırlanmasında tüm sistemlerin özeğine yönelik bir girişimdir. Geleceğe meydan okumanın en etkili araçlarından biridir. Çağ atlamayı kronolojik bir yaşantı olarak algılayanlar için bir diyeceğim yok. Ancak “ikibine kaç kaldı” hesapları yapanların anımsaması gereken bir husus var, evrim takvimin aşamalarını izlemez. Yaşamakta olduğumuz paradigma değişikliğinin adı: “analitiklikten sistemciliğe geçiş”tir Yeni paradigmalar, başka eğitim yapılarını ve işleyişlerini gerektirmektedir. Varolanın dağılmış parçalarını toplayarak yeni eğitim modelini oluşturmak olanaksızdır. Düzen ile anarşi arasındaki karmaşa işlemeye çoktan başladı. Eğitimde toplumsal yeni çözümlere gereksinim var. Bu çözümleri bulup gerçekleştirecek “kolektif zeka”yı DÜNYA BANKASI, UNICEF, UNESCO kaynakları yerine, “kaosun kıyısında” aramak daha uygun olacaktır. Bu karmaşa sürecinde Bakanlık'ın bir öncü, katalizleyici, kılavuz, yetkisini devredici bir güç, moderatör (dengeleyici) rolleri oynaması yeterli olabilir. Eğitimin bu günkü işleyiş biçemi derin bir yasallık-bürokrasi bunalımına yol açmaktadır. Sorunların karmaşıklığı o dereceye varmıştır ki bunların bir seçim dönemini bile dolduramayan düzenlemelerle çözülemeyeceği, sistemin içindekiler ve dışındakiler tarafından açıkça görülmektedir. Kaos hükmünü sürdürecektir. Bu konumda dönüşümü gerçekleştirmek için, Bakanlığın, bütün uygulamaları yetkisinde toplamış bir hiyerarşik güç olmaktan çıkması, çeşitliliği koruyup geliştiren, özgürlüklere saygılı, değişiklikleri önceden görüp yöneltebilen düzenleyici güç olarak işlevsel bir konuma girmesi beklenmektedir. Liderler için karmaşa (kaos) yaşamsal bir fırsattır. Postacı kapıyı iki defa çalar, birincisi kaostur. İkincisi, yöneticilerin karmaşayı yönetme becerisine bağlıdır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | May 1, 1998 |
Published in Issue | Year 1998 Volume: 14 Issue: 14 |