Hem dünyada hem Türkiye’de siyasal ve kültürel olarak bir kırılma noktasını imleyen
1980’lerde Türk şiiri, askeri darbe sonrası oluşan baskı ortamında “içe dönmüş” ve “kişisel”
olana yönelmiştir. Bu durum kimi eleştirmenlerce şiirin apolitizasyonu olarak yorumlansa da
1980’ler, daha önceki siyaset biçimlerine benzemeyen, daha farklı politik akım ve oluşumlara
sahne olmuştur. Türkiye’de yükselen radikal feminizm de bu farkı politik akımlardan biridir.
Batı’da 1960’larda ortaya çıkan radikal feminizmin “kişisel olan politiktir” sloganı ve Fransız
feministlerin, kadınların eril dili kırarak kendi dil ve kültürlerini oluşturmalarının kadın
özgürlüğü için şart olduğu argümanı, 1980 sonrası Türk edebiyatında ve kültürel üretim
alanında karşılık bulmuştur. Bu çalışmada 1980 sonrası Türk şiirinin üç önemli kadın ismi
Nilgün Marmara, Birhan Keskin ve Didem Madak’ın şiirlerini, lirik şiirin barındırdığı politik
potansiyel ve dişil dilin inşası bağlamında analiz ettim. Bu üç şairin ortak yönlerine
odaklanarak bir “dişil dil iskeleti” çıkarmaya çalıştım. Sonuç olarak bu üç şairin, “ev”i (yani
özel alanı) sorunsallaştırarak; Tanrı/baba/erkeğe isyan ederek; betonlaşma ve doğa
tahribatıyla yükselen kapitalist kültüre karşı doğaya dönüşü savunarak ve en önemlisi kadın
bedenini, kadınların kendi ağızlarından, kendi “dil”leriyle yazarak dişil bir dil kurduklarını
gözlemledim. Ev içi deneyimlerin (evden kaçış, evi kurmak, evi düzeltmek de dâhil) ve kadın
bedeninin (menopoz, adet görme, cinsellik vs.) şiire taşınması, ataerkil ideolojinin yok saydığı
ve üstünü örttüğü gerçeği gösterdiği ölçüde politiktir. Keskin, Madak ve Marmara, lirik şiiri
hem politik hem de dişil bir yerden kurmuşlardır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Women's Studies |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | September 20, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 |