Muḥammad
b. al-Ḥanafiyya,
the third son of ‘Alī b. Abī Ṭālib, is a name that appears in the chaotic
period between the event of Karbala and the demise of ‘Abd Allāh b. al-Zubayr.
While there seems to be a general agreement on the character of Muḥammad b. al-Ḥanafiyya,
there are contradicting views on his role during this period of history. Al-Mukhtār
al-Thaqafī, who also emerged as a leader during this period, is known to have appropriated
the name of Muḥammad b. al-Ḥanafiyya to
call the Kufans to arms, identifying Ibn al-Ḥanafiyya as the Mahdi; in fact, al-Mukhtār
was probably the first in history to utilize this label with such a
connotation. The accounts given about Muḥammad b. al-Ḥanafiyya seem to suggest both
that he supported this movement, at least in a very subtle way, and censured it
to the degree of condemning it. This inconsistency of his political stance
arising from different narrations has caused many historians to judge him with
little sympathy and understanding.
From
what can be gathered from the scant information we have on him prior to the
above mentioned period, his political views and practical stance can be
described as passive resistance, where a person stands his ground without actually
resorting to violence, especially against fellow Muslims. He appears to have
promoted that the pledge given to a caliph should not be broken without serious
cause and he seems to have believed that opposing views are of value only as
long as they are nonviolent and reasonably within the generally accepted set of
beliefs. It has therefore baffled the historians as to why and how his name was
used by al-Mukhtār during his rebellious movement and that it continued to be
glorified among later ultra-heterodox factions. This article attempts to
understand why Muḥammad b. al-Ḥanafiyya rose to the forefront in this period, it
seeks to clarify his political stance,
and to determine the consistency of his relationship with the movement of al-Mukhtār,
within the context of a range of accounts that could be interpreted quite
differently. Through evaluation of these historical accounts and partially looking
into the narrators and the names that are seen in these accounts, the article comes
to the conclusion that a reasonable and consistent explanation of his behavior
could be ascertained for this historical period.
It
is important to note that Muḥammad b. al-Ḥanafiyya became only highly visible
as a figure with his political stance at this specific period of his life,
after Karbala, at a time when not just the ‘Alīds, but most of Banū Hāshim were
traumatized. This leadership role of his is seen to have peaked during the Hajj
of the year 68 AH, when all of Banū Hāshim gathered under his banner. From the
details of the narrations and the narrators, it also seems reasonable to assume
that he gave a clear consent to al-Mukhtār, not necessarily because he trusted
him, but instead as an approval for al-Mukhtār go to Kufa to try to avenge the
death of his family in Karbala, probably assuming he would participate with or
at least work with the Tawwābūn, i.e. the penitents, who were seeking revenge for
Karbala or death on the path of trying to repent. Ibn al-Ḥanafiyya’s position
towards al-Mukhtār is seen as consistent with his general political stance and
this soft style of approval of his was limited with such a mission. Furthermore,
Muḥammad b. al-Ḥanafiyya denied al-Mukhtār any support when al-Mukhtār’s
ambitions set him forth as a more heterodox figure, and more importantly, on a
more politically emphasized route. He rejected al-Mukhtār’s suggestions of both
material and military support, except during the final dire situation which ‘Abd
Allāh b. al-Zubayr put him into when he resisted to acknowledge him as the
caliph of the Muslim ummah. The support sent by al-Mukhtār, probably with the
help of the people of Mecca saved him, but the same material and military
support was later dispersed by Ibn al-Ḥanafiyya.
Even
with such a limited relationship, it is clear from the historical sources that
a small, loose and diverse group of people did gather around Ibn al-Ḥanafiyya.
It is reasonable to assume that a certain portion of the Kufans who came to
save him from Ibn al-Zubayr’s threats, stayed with him along with others who
either became his students or aficionados due to the political and moral ground
he displayed during this stage. It is possible that this was a small heterogeneous
gathering that grew during the pilgrimage months and that probably dispersed generally
after his death. However, it can be safely assumed based upon the historical
sources that a certain portion of his followers stayed with either of his two
famous sons: Ḥasan, whose students established the Murji’a school (the basics
of which can be found in Ibn al-Ḥanafiyya’s stance), and Abū Hāshim, whose more
radically oriented followers seem to have given rise to Hāshimiyya, the faction
that seems to have been very instrumental during the Abbasid revolution.
Hz. Ali’nin Hz. Hasan ve
Hüseyin’den sonra doğan üçüncü oğlu Muhammed b. Hanefiyye’nin ismi, İslam tarih
kaynaklarında özellikle Kerbelâ hadisesi ile Emevîlere karşı halifeliğini ilân
eden Abdullah b. Zübeyr’in vefatı arasındaki kargaşa döneminde karşımıza
çıkmaktadır. Modern tarihçiler arasında her ne kadar onun şahsiyeti ve düşüncelerine
dair ortak bir kanaat oluşmuşsa da, aynı dönemde Kûfe’de isyan başlatan ve onu
mehdi olarak niteleyen Muhtâr ile ilişkisinin mahiyeti konusunda tutarlı bir
izah ortaya konamamıştır. Zira bazı rivayetler, Muhammed b. Hanefiyye’nin bu
harekete en azından tarafların onay gibi algıladığı bir destek vermiş olduğunu
ima ederken, diğer bazı rivayetlerde ise onun Muhtâr’ın hareketini açık bir
şekilde eleştirdiği, hatta ona karşı belli bir mesafe koyduğu yönünde bir
intiba oluşmaktadır. İbnü’l-Hanefiyye’nin bu dönemde yaşanan gelişmeler
karşısında tutarsız gibi gözükmesine yol açan bu rivayetler, tarihçilerin de
onu farklı şekillerde değerlendirmelerine yol açmıştır.
Muhammed b. Hanefiyye
hakkında bizim de ilgilendiğimiz bu dönemde yoğunlaşan rivayetlerle onun
Kerbelâ öncesi ve Abdullah b. Zübeyr’in vefatı sonrasındaki duruşu hakkında
ipuçları veren az sayıdaki malumatı birleştirdiğimizde, onun pasif direniş diye
tasvir edebileceğimiz bir duruş sergilediğini söyleyebiliriz. İnanç ve
düşüncelerini, Müslümanlar arasında çatışma ve fitneye yol açmayacak, ama her
türlü baskıyı da göze alabilecek bir mukavemetle savunan İbnü’l-Hanefiyye’nin
bu duruşu, bilahare oğlunun fikir babası olduğu Mürcie tarafından da belli
ölçüde benimsenmiştir. Tavır ve ifadelerinden onun ümmetin genelinin kabul
ettiği alternatif bir isim olmadıkça kendisine bir kez biat edilmiş bir
halifeyle çatışmayı ve ona verilen biatı bozmayı doğru bulmadığı
anlaşılmaktadır. Bu tarz bir düşünceye sahip olan birinin Muhtâr gibi isyankâr
ve bilahare uç inanışlarla tanınacak olan bir kişiye ve onun hareketine nasıl
destek verdiği anlaşılması güç bir durumdur. Bu makale, öncelikle
İbnü’l-Hanefiyye’nin bu dönemde niçin bu kadar ön plana çıktığını ve söz konusu
hareketle ilişkisini tutarsız gibi gözüken rivayetler ışığında açıklamaya
çalışmaktadır. Dönemin gelişmeleri, bahse konu olan rivayetler ve rivayetlerde
adı geçen râvi ve şahıslarla bir arada değerlendirildiğinde, onun tutum ve
davranışlarının tutarlı bir şekilde izahı mümkün olabilmektedir.
Her şeyden önce onun
isminin Kerbelâ sonrası dönemde yükselmiş olmasının altını çizmek gerekir. Bu
dönem sadece Ali evladı için değil, tüm Benî Hâşim için travmatik bir dönemdir.
H. 68 yılı haccında üstlendiği rol dikkate alındığında, Muhammed b.
Hanefiyye’nin bu dönemde tüm Hâşimoğullarının lideri pozisyonuna geldiği ve
ailenin onun sancağı altında birleştiği belirgin bir şekilde göze çarpmaktadır.
Gelişmeleri detaylıca okuduğumuzda, onun aynı zamanda Muhtâr’a da açık bir izin
verdiği görülmektedir. Ancak bu izin, Muhtâr’a güvendiği ve onun Kûfe’de kendi
namına bir kalkışma başlatmasına müsamaha gösterdiği şeklinde
yorumlanmamalıdır. Daha ziyade Ehl-i Beyt’in intikamının alınmasına yönelik bir
onay olarak değerlendirilmelidir. İbnü’l-Hanefiyye, muhtemelen Muhtâr’ın zaten
böyle bir girişim için hazırlanan Tevvâbûn hareketine katılmak veya destek
vermek arzusunda olduğunu düşünüyordu. Toplumda oluşan infialin ve Muhammed b.
Hanefiyye’nin en yakınlarını kaybetmiş olmasının tetiklediği bir ruh hâleti
içinde verildiğini düşündüğümüz bu onayın, onun genel olarak iktidar ile
çatışmama prensibiyle çatışmadığını düşünüyoruz. Nitekim Muhtâr’ın hırsı onu
daha heterodoks ve daha da önemlisi daha politik bir yola soktuğu zaman,
İbnü’l-Hanefiyye onu eleştirmiş ve Muhtâr’dan gelen destek tekliflerini açıkça
geri çevirmiştir. Sadece Abdullah b. Zübeyr’in kendisine biat etmediği
gerekçesiyle diğer Hâşimoğulları ile birlikte onu da hapsedip ölümle tehdit
etmesi üzerine Muhtâr’dan destek almaya rıza göstermiş ve bu durumda dahi Müslümanlar
arasında bir çatışma çıkmaması için elinden geleni yapmıştır. Nihayetinde de
kendisini kurtarmaya gelen orduyu beraberlerinde getirdikleri paralarla
birlikte dağıtmıştır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2018 |
Published in Issue | Year 2018 Volume: 55 Issue: 55 |
International Journal of Theological and Islamic Studies
International Journal of Theological and Islamic Studies is an open access journal
Click for Open Access Policy