The principles and rules of the usul al-fiqh, which deals with how and from which sources Muslims will obtain religious knowledge and rulings, have been the subject of discussion since the early period of Islamic history. Although there was an agreement on certain principles, different opinions emerged among scholars and madhahib on many issues. A broader consensus has been achieved on the usul al-fiqh among the Sunni madhahib that make up the vast majority of the Islamic world. The views on the usul al-fiqh of madhahib such as Ibadiyya, who are outside of the ahl as-sunna, approached them in some matters and differed in others. Another important point is that the approach of these madhahib to the Sunni understanding has changed and developed over time. In this article, the main sources and important views of the Ibadiyya, which do not have much information about in our country, but constitute the majority in some Islamic countries such as Oman, will be discussed and introduced chronologically. In addition, it will be determined that these sources and views approach the Sunni understanding as a result of the social, political, and scholarly change and development that the Ibadis have undergone throughout history.
Although Ibadiyya differed from the tradition of Ahl as-Sunna in many aspects in the first period of its emergence, it did not adopt a combative attitude. This attitude of Ibadiyya not only enabled them to preserve themselves but also paved the way for them to be influenced scholarly by the ulama representing the tradition of ahl as-sunna. In addition, after a while, they began to seek to solve the problems they encountered, and this caused their attitudes towards making use of the principles laid down by different traditions in fiqh. Ibadis, who showed a strict attitude in the field of usul al-fiqh in the first periods of its emergence, started to be influenced by the usul al-fiqh of the ahl as-sunna tradition and to adopt many principles of this understanding in the later periods.
It is seen that the Ibadis, who are similar to the ahl as-sunna in the classification and hierarchy of sources of sharia, also have common views on the issues regarding the details of these sources. The Ibadis allowed ta’weel in the verses of the Qur'an and stipulated that the verses of the Qur'an should reach mutawatir. The classifications and definitions made about the clarity and closure of the meaning of the lafz coincide with those in the tradition of ahl as-sunnah.
The similarities with the Hanafi madhhab in the views of Ibadiyya on sunnah are remarkable. In the division of the sunnah made in terms of isnad, it is seen that the distinction in the form of mutawatir, mashhur and ahaad, which distinguishes Hanafis in other madhahib, is also adopted by Ibadiyya and the definitions of them overlap with Hanafis. For example, the Ibadis said that the mashhur hadith expressed more certain information than the assumption. and stipulated that the narrator should not act contrary to this hadith in order to accept the ahaad hadith. In addition, Ibadis, who accept the mursal hadiths as a source, see the work of Ibadi hadith scholar Rabi b. Habeeb (d. 180/796 [?]) as the most authentic book after the Qur'an, but they do not hesitate to use of the hadith works such as Kutub al-Sittah to which the ahl as-sunnah refer.
Ibadis, who agree with the ahl as-sunnah about the evidential value of ijma, do not see the formation of ijma limited to their madhhab. However, they divided ijma into two as definite and doubtful. They say that there is a definite ijma on the issues on which the ahl as-sunnah madhahib agree with them, and doubtful ijma on matters agreed only by the Ibadis. Like the majority of scholars of ahl as-sunnah, Ibadis do not stipulate that all mujtahids participating in ijma should die (inqiradh al-asr) for the formation of ijma. Ibadis, who see it possible to express a third opinion by going beyond the existing disagreement on an issue, share the same opinion with the Hanafis on this issue, and oppose the majority of the ahl as-sunnah.
It is seen that Ibadis had different views over time regarding the evidential value of qiyas. Ibadis who lived in the early period adopted a more distant attitude towards qiyas and showed an approach similar to the ahl al-hadith. However, in the following periods, their attitudes towards qiyas have changed. They even argued that qiyas is valid not only in matters related to muamalat but also in ibadat and hadds.
Müslümanların dinî bilgi ve hükümleri hangi kaynaklardan ve nasıl elde edeceklerini konu edinen fıkıh usulü ilmine dair esas ve kurallar ilk dönemden itibaren tartışma konusu olmuştur. Belirli esaslar üzerinde ittifak edilmekle birlikte birçok meselede âlimler ve mezhepler arasında farklı görüşler ortaya çıkmıştır. İslâm âleminin büyük çoğunluğunu oluşturan Sünni mezhepler arasında fıkıh usulü kuralları üzerinde daha geniş bir ittifak sağlanmıştır. Ehl-i sünnet dışında kalan İbâzıyye gibi mezheplerin fıkıh usulüne dair görüşleri kimi konularda onlara yaklaşmış, kimilerinde ise değişiklik arz etmiştir. Diğer bir önemli husus ise bu mezheplerin Sünni anlayışa yaklaşımının zaman içinde değişim ve gelişim geçirmesidir. Bu makalede ülkemizde haklarında fazla bilgi bulunmayan, ama Umman gibi bazı İslâm ülkelerinde çoğunluğu oluşturan İbâzıyye’nin fıkıh usulüne dair temel kaynakları ve önemli görüşleri ana hatlarıyla ve kronolojik olarak sunulacaktır. Ayrıca bu kaynak ve görüşlerin, tarih içinde İbâzîlerin geçirdiği sosyal, siyasi ve ilmî değişim ve gelişim sonucunda, Sünni anlayışa bariz bir şekilde yaklaştığı tespit edilecektir.
İbâzıyye ortaya çıktığı ilk dönemlerde birçok açıdan Ehl-i sünnet geleneğinden farklılaşmasına rağmen mücadeleci bir tavrı benimsememiştir. İbazıyye’nin bu tavrı onların kendilerini muhafaza etmesini sağladığı gibi Ehl-i sünnet geleneğini temsil eden ulemadan ilmî olarak etkilenmesinin yolunu açmıştır. Ayrıca bir süre sonra karşılaştıkları problemleri çözmek için arayışa girmeleri farklı geleneklerin usul-i fıkıhta ortaya koyduğu prensiplerden istifade etmeye karşı olan tutumlarının yumuşamasını sağlamıştır. Ortaya çıktığı ilk dönemlerde usul-i fıkıh alanında katı sayılabilecek bir tutum sergileyen İbâzîler sonraki dönemlerde Sünni usul-i fıkıh anlayışından etkilenmeye ve bu anlayışın birçok prensibini benimsemeye başlamışlardır.
Delillerin tasnifinde ve hiyerarşisinde Ehl-i sünnet ile benzeşen İbâzîler bu delillerin ayrıntılarına dair meselelerde de onlarla ortak görüşlere sahiplerdir. İbâzîler, ayetlerde tevile cevaz vermişlerdir. Elfaz bahislerinde de özellikle lafzın anlama delaletinin açıklığı ve kapalılığı hakkındaki tasnif ve tanımları Sünni gelenekle örtüşmektedir.
İbâzıyye’nin sünnete dair görüşlerinin Hanefî mezhebine benzerliği dikkat çekicidir. Sünnetin senedi açısında yapılan taksiminde Hanefîleri diğer mezheplerde ayıran mütevatir, müstefîz/meşhur ve âhâd şeklindeki ayrım ve bunların tanımları İbâzıyye tarafından da benimsenmiştir. Mesela İbâzîler de meşhur haberin ilmü’t-tuma’nine ifade ettiğini söylemiş ve âhâd haberin kabulü için râvinin bu haberin aksine amel etmemesini şart koşmuşlardır. Ayrıca mürsel hadisleri delil sayan İbâzîler, İbâzî hadis âlimi Rebî‘ b. Habîb’in (ö. 180/796 [?]) eserini Kur’an’dan sonraki en sahih kitap saymakla beraber temel Sünni hadis eserlerinden istifade etmekte bir beis görmemektedirler.
İcmaın delil değeri konusunda Ehl-i sünnet ile aynı görüşte olan İbâzîler icmaın oluşumunu kendi mezhepleriyle sınırlı görmezler. Bununla beraber icmaı katʽî ve zannî olmak üzere ikiye ayırmışlardır. Kendileriyle beraber Ehl-i sünnet mezheplerinin de ittifak ettiği konularda katʽî icma; sadece İbâzîlerin ittifak ettiği konularda ise zannî icmaın olduğunu ifade etmektedirler. İbâzîler, Sünni âlimlerinin çoğunluğu gibi icmaın oluşması için icmaa katılan bütün müçtehitlerin ölmesini (inkırâzu’l-asr) şart koşmazlar. Bir meseledeki ihtilafın dışına çıkarak üçüncü bir görüş beyan etmeyi mümkün gören İbâzîler, bu hususta da Hanefîlerle aynı görüşü paylaşırken Ehl-i sünnet’in cumhuruna muhalefet etmektedirler.
Kıyası delil kabul etmede İbâzîler değişik dönemlerde farklı görüşlere sahiplerdir. İlk dönem İbâzîler kıyasa karşı mesafeli bir tavır takınmış ve daha ziyade Ehl-i hadîs’e benzer bir yaklaşım sergilemişken sonraki dönemlerde kıyasa karşı tutum değişmiştir. Hatta kıyasın sadece muamelata dair konularda değil aynı zamanda ibadetlerde ve hadlerde de geçerli olduğunu savunmuşlardır.
İbâzîlerin ferʽî deliller olarak ifade edilen delillerle ilgili görüşlerinde de Sünni ulema ile benzerlikleri dikkat çeker. Fakat bu deliller arasında sayılan sahâbî kavli hakkındaki görüşlerinde onların inanç esaslarının izlerini görülebilir. Zira onlar sahâbî kavlini -icma vuku bulmadığı sürece- delil kabul etmezler ve bu görüşlerini sahâbenin masum olmamasıyla temellendirirler. Sadece Câbir b. Zeyd (ö. 93/711-2) gibi İbâzî âlimlerin naklettikleri sahâbî görüşlerinin diğerlerine göre daha öncelikli kabul ederler.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | December 16, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 Volume: 61 Issue: 61 |
International Journal of Theological and Islamic Studies
International Journal of Theological and Islamic Studies is an open access journal
Click for Open Access Policy