Nishapur is one of the most important science centres of the Islamic world in the Middle Ages. For this reason, it was described as ‘the city of knowledge’, ‘the strongholds of famous Islamic scholars’, and the ‘house of knowledge’. Nishapur was annexed to Islamic lands in 31/652 during the time of Hz. Osmân (d. 35/656). It started to gain importance during the reign of Tahirids (821-873) and retained its significance during the reigns of Saffârids (861-1003), Sâmânids (819-1005) and Ghaznavids (963-1186). From 1038 onwards, it remained under the rule of the Great Seljuks (1040-1157) for most of the fifth-century Hijri. Imam Muslim (d. 261/875), Ibn Khuzaymah (d. 311/924) and Hakim al-Nishapurī (d. 405/1014); theologians such as Ibn Furek and Abū Ishāq al-Isferāyīnī (d. 418/1027), the greatest representatives of Ash‘arī theology in Khorasan; theologians such as Imām al-Juwaynī and al-Ghazali (d. 505/1111); Sufis such as al-Sulamī (d. 412/1021) and al-Qushayrī (d. 465/1072); and melamis such as Abū Hafs al-Haddād al-Nishapurī (d. 260/874), Hamdūn Kassār (d. 271/884), and Abū Osmān al-Hiri (d. 298/910) contributed greatly to the scholarly environment of Nishapur. In addition, Karrāmī, Mutazilī, and Shi'ite scholars made important contributions to the exegetical environment of the city with their Qur'ānic commentaries. As a natural consequence of these, tafsirs of different tendencies were written in Nishapur. A review of the relevant literature reveals 71 scholars who contributed to tafsir activities in Nishapur during the first five centuries. While 47 of these names are from Nishapur, 24 of them are likely to have contributed to the tafsir activities here due to their long or short-term stay in Nishapur. The scholarly and cultural activities in Nishapur, which began in the second century of the Hijr, laid the groundwork for the writing of source works in the field of tafsīr in the fifth century of the Hijr. In this context, Sulamī, Tha‘labī (d. 427/1035), al-Qushayrī, and al-Wahidī (d. 468/1076), who are important authorities in the history of tafsir, became a source for later exegetes with their encyclopaedic tafsirs. These exegetes are interconnected through teacher-student relationships. Al-Sulamī and Tha‘labī however, were subjected to relatively harsher criticism. Because while al-Sulamī's tafsīr was considered distorted by some scholars, Tha‘labī has been described as a night wood collector (khātbu al-leyl). Al-Qushayrī benefited especially from his teacher al-Sulamī in his tafsir Latāif al-Ishārāt. However, he tried to reconcile the sciences of truth with the sciences of Sharia. For this reason, he was not subjected to the criticisms Sulemī was subjected to. Al-Wahidī, on the other hand, gave importance to the conformity of the meaning to the Arabic language as well as the determination of the meaning with the narrations. The tafsir activities in Nishapur have been the subject of a saying, ‘The Qur'an was revealed in Mecca, read in Cairo, understood in Nishapur, and written in Istanbul’ due to its importance. Today, terms such as ‘Nishapur School of Tafsir’ and ‘Nishapur Tafsir Circle’ are used. While some researchers emphasise Habīb al-Nishapurī (d. 406/1016), Tha‘labī, and Wāḥidī as the three names of the Nishapur School of Tafsīr, others include other names in the Nishapur School of Tafsīr. There is no comprehensive study that deals with all the tafsir activities in Nishapur. However, studies have been carried out at the level of exegetes. We have tried to deal with al-Sulamī, Tha‘labī, al-Qushayrī, and al-Wahidī, who are worthy of being mentioned as tafsir authorities, in the scale of an article. However, it seems essential to deal with the tafsir activities in Nishapur and other important cities of Khurasan such as Merv, Balkh, and Herat through detailed studies. While conducting such research, it is necessary to take into account the influence of the scholars on the scientific and intellectual movements in the Islamic world due to their scientific travels. In addition, it may be possible to make reasonable and original evaluations by adding a sociological perspective to historical knowledge.
Nîşâbûr, orta çağda İslam dünyasının en önemli ilim merkezlerinden birisidir. Bu yüzden “ilim şehri”, “meşhur İslam âlimlerinin kaleleri”, “darü'l-ilm” (ilim evi) olarak nitelelendirilmiştir. Nîşâbûr, Hz. Osmân (ö. 35/656) zamanında, 31/652 yılında İslam topraklarına katılmıştır. Tahirîler (821-873) devrinde önem kazanmaya başlamış, Saffârîler (861-1003), Sâmânîler (819-1005) ve Gazneliler (963-1186) devrinde de önemini sürdürmüştür. 1038’den itibaren hicrî beşinci asırda çoğunlukla Büyük Selçukluların (1040-1157) idaresinde kalmıştır. İmam Müslim (ö. 261/875), İbn Huzeyme (ö. 311/924) ve Hâkim en-Nîsâbûrî (ö. 405/1014) gibi muhaddislerin; Eş’arî kelamının Horasan'daki en büyük temsilcilerinden İbn Furek ve Ebû İshâk el-İsferâyînî (ö. 418/1027) gibi kelamcıların; İmâm el-Cüveynî ve Gazzâlî (ö. 505/1111) gibi mütekellim-fakihlerin; Sülemî (ö. 412/1021) ve Kuşeyrî (ö. 465/1072) gibi sûfîlerin; Ebû Hafs el-Haddâd en-Nîsâbûrî (ö. 260/874), Hamdûn Kassâr (ö. 271/884) ve Ebû Osmân el-Hîrî (ö. 298/910) gibi melâmîlerin varlığı Nîşâbûr’un ilmî ortamına büyük katkı sunmuştur. Ayrıca Kerrâmî, Mutezilî ve Şiî âlimler de yazdıkları Kur’ân tefsirleriyle şehrin tefsir ortamına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Bunların doğal sonucu olarak Nîşâbûr’da farklı eğilimlerde tefsirler yazılmıştır. İlgili literatür tarandığında, ilk beş asırda Nîşâbûr’da tefsir faaliyetinde bulunan 71 isim tespit edilmektedir. Bu isimlerden 47 tanesi Nîşâbûrluyken, 24 tanesinin Nîşâbûr’da uzun ya da kısa süreli bulunmaları itibarıyla buradaki tefsir faaliyetlerine katkı sunmuş olmaları muhtemeldir. Nîşâbûr’da hicrî ikinci asırda başlayan ilmî ve kültürel faaliyetler hicrî beşinci asırda tefsir sahasında kaynak eserlerin yazılmasına bir alt yapı oluşturmuştur. Bu bağlamda tefsir tarihinin önemli otoritelerinden Sülemî, Sa‘lebî (ö. 427/1035), Kuşeyrî ve Vâhidî (ö. 468/1076) yazdıkları ansiklopedik tefsirlerle sonraki müfessirlere kaynak olmuşlardır. Bu müfessirler hoca talebe ilişkisinde birbirleriyle bağlantılıdırlar. Sülemî ve Sa‘lebî nispeten daha sert tenkide uğramışlardır. Zira Sülemî’nin tefsiri bazı alimler tarafından tahrif olarak değerlendirilirken; Sa‘lebî ise (hâtıbu’l-leyl) gece odun toplayıcısı olarak nitelendirilmiştir. Kuşeyrî, Letâifu’l-İşârât adlı tefsirinde özellikle hocası Sülemî’den çok istifade etmiştir. Ancak hakikat ilimleri ile şeriat ilimlerini uzlaştırmaya çalışmıştır. Bu sebeple Sülemî’nin maruz kaldığı tenkitlere uğramamıştır. Vâhidî ise mananın rivayetlerle tesbit edilmesinin yanı sıra Arap diline uygunluğuna da önem vermiştir. Önemine binaen günümüzde Nîşâbûr’daki tefsir faaliyetleri için “Nîşâbûr Tefsir Okulu”, “Nîşâbûr Tefsir Çevresi” gibi tabirler kullanılmaktadır. Nîşâbûr’daki tefsir faaliyetlerinin hepsini ele alan kapsamlı bir çalışma bulunmamaktadır. Bununla birlikte müfessirler düzeyinde çalışmalar yapılmıştır. Biz de tefsir otoritesi olarak anılmaya layık olan Sülemî, Sa‘lebî, Kuşeyrî ve Vâhidî‘yi makale ölçeğinde ele almaya çalıştık.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Tafsir |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2024 |
Submission Date | October 10, 2024 |
Acceptance Date | December 18, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Volume: 67 Issue: 67 |
International Journal of Theological and Islamic Studies
International Journal of Theological and Islamic Studies is an open access journal
Click for Open Access Policy