Abstract
Sekülerleşme mefhumu sosyoloji, felsefe, hukuk ve ilahiyat gibi sosyal bilimlerin birçok alanında ele alınıp tartışılagelmiştir. Bu tartışmaların altında yatan temel saik kuşkusuz, gerek fikri düzeyde gerekse eylem düzeyinde kendini daha güçlü bir şekilde hissettiren seküler yaşam biçimidir. Esasında modernitenin kaçınılmaz bir sonucu olarak var olan ve bir süreci temsil eden sekülerleşme en genel ifadeyle toplumsal ve kültürel alanda dinsel referansların ve sembollerin gündelik yaşamdan uzaklaşmasıdır. Diğer bir ifadeyle sekülerleşme, insanın otorite ve meşruiyet kaynaklarını Tanrı merkezli bir dinden ziyade özgür iradesine ve akla dayandırmasıdır. Bireyi böyle bir dönüşüme sürükleyen pek çok sebepten söz edilebilir. Bu sebepler arasında belki de en önemlisi kitle iletişim araçlarının gün geçtikçe insan yaşamının tüm alanlarına nüfuz etmesidir. Nitekim kitle iletişim araçları bireyin inanç, tutum ve davranışlarını değiştirmede, dolayısıyla yeni bir kimlik kazandırmada oldukça etkin bir rol oynamaktadır.