Twice in modern history, Syria and its peoples have experienced massive displacement. First, in the mid- to late 19th century, Syria received several million forced migrants from the frontiers of the Ottoman Empire; then in the early 21st century, Syria disintegrated into extreme violence, triggering a displacement crisis of massive proportions. The speed with which the country emptied of nearly 10% of its population shocked the world and left the humanitarian aid regime in turmoil as agencies struggled to respond to the growing displacement crisis on Syria’s borders. The neighboring states of Turkey, Lebanon, and Jordan were also left in a quandary regarding how to effectively protect these people who were seeking refuge. No country granted the displaced refugee status; each established temporary measures to deal with this crisis. In many cases, neither the displaced nor the host communities were consulted, and thus, tensions quickly emerged among host communities, displaced Syrians, and humanitarian policy makers and practitioners. This study has two aims: first, it sets out to explore how effectively a qualitative, interpretive methodology can be applied to elicit the different perceptions and aspirations of Syria’s refugees, humanitarian assistance practitioners, and host communities during the most recent crisis, and second, it seeks to probe what sociohistorical factors related to the host communities might, when circumstances permit, positively contribute to the reintegration of Syrian society post–conflict.
Modern tarihte Suriye ve Suriye halkları iki kez büyük bir yerinden edilme süreci yaşamıştır. Suriye, ilk olarak, 19. yüzyılın ortalarında ve sonunda, Osmanlı İmparatorluğu sınırlarından gelen birkaç milyonluk zorunlu göçe maruz kaldı. Daha sonra 21. yüzyılın başlarında Suriye yaşanan aşırı şiddet, büyük kitlelerin yerinden edilmelerini başlatan krizi tetiklemiştir. Dünya, ülke nüfusunun neredeyse %10’unun boşalma hızıyla şok oldu ve Suriye sınırındaki büyüyen yerinden edilme krizine müdahale etmek isteyen insani yardım rejimi kargaşa içerisinde kaldı. Türkiye, Lübnan ve Ürdün gibi komşu devletler, iltica talep eden bu insanları etkili bir şekilde nasıl koruyacakları konusunda tereddütte kaldılar. Hiçbir ülke yerinden edilmiş bu kişiler için mülteci statüsü vermedi ve her bir ülke bu krizle başa çıkmak için geçici önlemler aldı. Pek çok durumda, ne yerinden edilmiş kişilere ne de ev sahibi topluluğa danışılmadığından ev sahibi topluluklar, yerinden edilmiş Suriyeliler ve insani yardım politikası yapıcıları ve uygulayıcıları arasında hızla gerginlikler ortaya çıkmıştır. Bu çalışmanın iki amacı vardır: birincisi, son kriz esnasında Suriyeli mültecilerin, insani yardım uygulayıcılarının ve ev sahibi toplulukların birbirinden farklı algılarını ve umutlarını ortaya çıkarmak için nitelikli, yorumlayıcı bir metodolojinin ne kadar etkili bir şekilde uygulanabileceğini ortaya koymaktır. Çalışmanın ikinci amacı ise, koşullar izin verirse, çatışma sonrası Suriyeli toplumunun yeniden bütünleşmesine olumlu anlamda katkıda bulunabilecek ev sahibi topluluklara ilişkin sosyotarihi faktörleri araştırmaktır.
Primary Language | English |
---|---|
Subjects | Cultural Studies |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | June 1, 2017 |
Submission Date | May 12, 2014 |
Published in Issue | Year 2017 Volume: 2 Issue: 1 |