Türkiye Cumhuriyeti, mirasçısı olduğu Osmanlı Devleti gibi yüzünü hep Batı’ya dönmüş, geleceğini Batı kampında görmüştür. Her dönemde Batı’yı temsil eden oluşumların içerisinde yer almaya özen göstermiş, bu yönde çabalar içerisinde olmuştur. Öyle ki, NATO üyesi olabilmek için Kore’de evlatlarını şehit vermiştir. Daha sonra AB üyesi olabilmek için ekonomik bedeller ödemiştir, hala da ödemektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin hiç sorgulamaksızın gösterdiği Batı sadakati, ilk başlarda belki gözlerine inen perde dolayısıyla görmekte zorlandığı ancak son zamanlarda çok uzaklardan bile açıkça görünebilen bir “karşılıksız aşk” vak’asına dönüşmüş durumdadır. Johnson Mektubu ile neye uğradığını şaşıran Türkiye Cumhuriyeti, Muavenet faciası ile can evinden vurulmuş, Kuzey Irak’ta askerlerinin başına geçirilen çuval ile küçük düşürülmüştür. 15 Temmuz bardağı taşıran son damla olmuştur.
ABD ile birlikte hareket eden AB’de, benzer şekilde uluslararası hukuku hiçe sayan uygulamalarla Türkiye Cumhuriyeti’ni her fırsatta dışlamış, bununla da kalmayıp sırtından vurarak olabilecek en üst seviyede düşmanca tavır almaktan geri durmamıştır. Günümüzde de ambargolara ve yaptırımlara varan, hatta Akdeniz’de askeri müdahale tehditlerine evrilen, doğrudan düşmanca hareketler tüm hızıyla sürmektedir.
Bu tabloyla yüzleşen herhangi bir ülkenin yeni arayışlara girmesi son derece doğaldır. Hatta Türkiye, genlerine işleyen Batı hayranlığı sebebiyle çok geç bile kalmış, belki bu derece derin bağlılığa sahip olması bu kadar hor görülmesine sebep olmuştur. Ancak Türk halkının büyük çoğunluğunun Orta Asya’dan gelmiş oluşu, hala bu coğrafyanın büyük kısmında soydaş devletlerin yer alması, bu devletlerin doğal olarak Avrasya oluşumlarında yer alması Türkiye’nin Avrasya kavramına sıcak bakmasını sağlamaktadır. Ayrıca Osmanlı hâkimiyetinin büyük kısmının Ortadoğu coğrafyasında sürmesi, Hindistan içlerine varan tarihsel bağların varlığı da bir etkendir. Geleneksel olarak ABD-Rusya arasında denge politikası yürütülmesi, Karadeniz’in ABD’nin giremediği tek deniz oluşuyla temsil edilebilecek bir güven duygusunun oluşturulması vb. gibi sebepler aranan taze kanın Avrasya’da bulunması sonucunu getirmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makale |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 6 Mayıs 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 5 Sayı: 12 |