Tarihte kritik dönüm noktaları vardır. 1970’te 15-16 Haziran işçi eylemleriyle, 1991’de 4-8 Ocak büyük madenci yürüyüşüyle, 2003’te 5 Kasım sağlıkçı greviyle, 2009’da 25 Kasım kamu çalışanları greviyle ve son olarak 15 Aralık 2009’da başlayan, 4 Şubat 2010’da tüm ülkede genel greve dönüşen ve açlık grevleri ile devam eden TEKEL işçilerinin şanlı direnişiyle; özgürlüğünü, ekonomik ve demokratik haklarını sokakta arayan emekçiler… Aradıklarını buldular mı? Evet buldular… 15-16 Haziran bir ilkti. 60’lı yıllarda dünyada dalgalanan işçi sınıfı hareketinin Türkiye’ye yansımasıydı… Sınıf olabilme, sınıf çıkarlarını koruyabilme ve işçinin insan olabilme mücadelesiydi… Bu mücadeledir ‘sosyal devlet’ olgusunu çalışma yaşamına yansıtan, İş Yasası’nı kağıt üzerinde de olsa 1971’de yeniden yazdıran… Büyük madenci yürüyüşü 12 Eylül faşist diktatörlüğünün gayrimeşru aktörlerinin sonunu getiren bir ilkti. Ocak ayının soğuğunda yollara düşen 100 binin üzerinde maden işçisi 5 gün boyunca haklı ve meşru bir mücadele içinde olmaktan aldıkları güçle, demokrasi ve insan olabilme mücadelesi verdiler… Kamu çalışanlarının sağlıkçılarla sınırlı da olsa toplum desteğini alan en etkili eylemi Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası ile Türk Tabipleri Birliği tarafından “Halkın sağlık ve sosyal hizmet hakkı, iş güvencesi, insanca yaşayacak üiçin” 2003’te yapıldı. Eylem diğer kamu emekçileri için örnek oldu… Kamu çalışanlarının 2009’da “Toplu iş sözleşmesi ve grev hakkı” talebiyle yaptığı uyarı grevinin özünde “insanca yaşama ve çalışma hakkı” vardı. Talep gerçekçiydi, kamu çalışanları haklıydı ve dolayısıyla güçlüydü; Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu KESK öncülüğünde 25 Kasım’da hayat 1 gün durdu. Ardından TEKEL işçileri çıktı sahneye… TEKEL işçileri "İş, aş yoksa barış da yok” diyerek sınıf dayanışmasının en üst düzey örneklerinden birisini verdiler…
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | November 1, 2009 |
Published in Issue | Year 2009 Volume: 9 Issue: 34 |