Üzeyir Tekin: Bugünkü konumunuzdan değil daha çok üniversitedeki akademik konumunuzdan başlayalım. Siz aynı zamanda bir bilim insanısınız. Bu alanda çalışmalarınız var. Hatta şairsiniz, bir sürü farklı yönünüz var. Siz üniversiteyi nasıl algılıyorsunuz? Üniversite sizin için ne ifade ediyor? Tabi bunu yaparken de üniversitenin çıkışı; geçmişi, bugünü bağlantısını kurmakta da yarar var. Şaban H. Çalış buna nasıl bakı-yor, üniversite onun için ne ifade ediyor?
Şaban Çalış: Üniversite bilim ve hikmet yurdu demektir benim için. Bilimin doğduğu, geliştiği, aktarıldığı, değiştiği, dönüştüğü ve el değiştirdiği; hakkın, hakikatin ve hikmetin arandığı yer demektir. Bilimi de ilim kelimesi ile eş anlamlı olarak görüyorum ve onu sadece fenne indirge-yen, pozitivist bir anlayışla değil daha insan temelli bir alan olarak değerlendiriyorum. Her tanımlamanın bir sınırlandırma olduğunu ve dolayısıyla da her tanımın mutlaka eksik bir yönünün olabileceğini kabul etmekle birlikte, bilimi en özgün biçimiyle “eşyanın tabiatına, olay ve olguların hakikatine ilişkin sistematik bir bilgi bütünü” olarak tanımlamayı tercih ediyorum. Hikmeti de felsefeyi de içerecek şekilde hakka, hakikate, varlığa ve varoluşa ilişkin sistematik bir düşünce bütünü olarak tanımlıyorum. Üniversite mensuplarını da bir anlamda şeylerle, hadisatla, tabiatla, varlıkla, vakıalar ve mefhumlarla sistematik ve tabiî ki bilinçli ve sistematik bir şekilde uğraşan insanlar topluluğu; özellikle üniversite hocalığını bilgi ve hikmetin özünü hak ve hakikati arama mesleği olarak görüyorum. Bu arayışta da üniversiteyi bilinmeyenin peşinde koşan, bilineni de sürekli eleştiriye tabi tutan, varsa hakikati sürekli tahkik eden, hikmeti arayan, kabulden önce sorgulayan, daha ziyade redde yakın duran dinamik zihinlerin, tahayyül gücü yüksek dimağların, hür beyinlerin, tecessüs sahibi insanların yurdu olarak anlıyor; burayı, bilimin ve hikmetin bütünsel bir mekanı, bilim adamlarının ve değişik disiplinlerin formel bir meskeni olarak algılıyorum. Bilimsel bilginin araştırma ve geliştirme yoluyla üretildiği ve geliştirildiği, eğitim-öğretim yoluyla aktarıldığı, uygulama ve teknoloji yoluyla da dönüştürüldüğü; tüm bu süreç-lerin öncesinin ve sonrasının da hikmetle ele alındığı, tefehhüm ve tefek-kür edildiği; bütün bunların da sistematik bir biçimde ve gerçekten de ontolojik bir gereklilik olarak yerine getirildiği kurumlar olarak görüyorum üniversiteyi. Sorusu olanların; hayata, insanlığa, varlığa ilişkin bir meselesi olanların mekanı olmalıdır diyorum.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Siyaset Bilimi |
Bölüm | Yorum ve Değerlendirme |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Mart 2013 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2013 Cilt: 9 Sayı: 35 |
Muhafazakar Düşünce Dergisi