This paper, following Hannah Arendt’s notice on the need for reconciliation of equality and authority, aims to elaborate these two notions in Arendt’s political thought. It argues that Arendt gets her notion of equality from Greek polis and authority from Rome which gives an idea about how Arendt conceptualizes politics. Then, it refers to Jacques Rancière from whom it can be derived a sharp criticism of Arendt’s understanding of politics. In order to search for an answer to those possible critiques, it returns to Arendt’s review on modern revolutions and the ‘constituent power’ that her concept ‘action’ implies. The text ends with an emphasis on the ‘promise’ that Arendt’s attempt to reconcile equality with authority carries, as well as the problems that such an attempt brings together. In this context, the main argument of the study may be summarized as follows. The question of reconciliation of equality and authority occupies a central place in Arendt’s thought since it corresponds to two moments of politics: the constitutive action and preservation of the constitution. Arendt neither renounce the constitutive action nor does credit to any absolute playing a role in politics - whether in the form of ‘truth’ or ‘sovereignty’. Yet, there emerges an indispensable tension between the features of novelty and contingency that she attributes to politics and her attention to the preservation of constitutive ‘principle’ as an unavoidable need to secure the possibility of political action. Thus, referring to Rancière helps to detect that tension in Arendt’s way of thinking, besides, it supports to pay a critical attention to the core ideas taken for granted by Arendt. Her insistence on the constitutive action, on the other hand, provides a means to re-evaluate Rancière’s critical attitude as well. Reading those two political thinkers together, thus, underlines the need for searching the possibility of thinking equality as the constitutive principle, in this sense, as the authority itself.
Bu çalışma, Hannah Arendt’in “eşitlik ve otorite” kavramlarının bağdaştırılması gereğine dair vurgusundan hareketle, öncelikle düşünürün bu iki kavrama nasıl yaklaştığını anlamaya odaklanıyor. Eşitliği Antik Yunan polis’inden ve otoriteyi Roma’dan türettiği saptamasıyla Arendt’in politikayı nasıl anlamlandırdığına dair bir fikre ulaşıldıktan sonra, bu çerçeveye Jacques Rancière’den türetilebilecek eleştiriler değerlendiriliyor. Rancière’den çıkarsanabilecek eleştirilere bir yanıt arayışıyla Arendt’in modern devrimler üzerine değerlendirmesine ve politik ‘eylem’e atfettiği kurucu kapasiteye dönülüyor. Çalışma, Arendt’in giriştiği ‘eşitlik ile otoriteyi bağdaştırma’ çabasının beraberinde getirdiği sorunlara ve taşıdığı vaade dikkati çekerek sonlanıyor.
Bu bağlamda çalışmanın temel argümanı şöyle özetlenebilir: Eşitlik ile otoriteyi bağdaştırma sorusu, Arendt’in düşüncesinde, politikanın iki momentinin, kuruluşu ve kuruluşu korumanın bir türevi olarak ilk anda göründüğünden daha merkezi bir rol oynar. Arendt, kurucu eylemden vazgeçmediği gibi kurucu momentin aşkın bir referansa dönüşmesine de mahal vermemek ister; politikayı olumsal karakteriyle ve ‘hakikat’ ya da ‘egemenlik’ olarak adlandırılabilecek herhangi bir mutlaktan bağımsızlaştırarak düşünmek ister. Ne var ki politikanın varlık koşulu olarak kurucu ‘ilke’nin korunmasının zorunluluğunu da tespit edişi, Arendt’in politikaya atfettiği yenilik ve olumsallık nitelikleri ile kaçınılmaz olarak gerilim yaratır. Rancière’e başvuru, hem bu gerilimi saptayabilmede hem Arendt’e yöneltilebilecek kimi diğer eleştirileri türetmede yardımcıdır. Fakat aynı zamanda Arendt’in kurucu eylemden vazgeçmeme ısrarından hareketle Rancière’i de yeniden düşünmek gerekir. Bu iki düşünürü birlikte değerlendirmek, eşitliği kurucu ilkenin kendisine karşılık gelecek şekilde düşünmenin olanağını araştırma ihtiyacının da altını çizer.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles / Articles |
Authors | |
Publication Date | November 7, 2016 |
Published in Issue | Year 2016 Volume: 40 Issue: 3 |