Hz. Muhammed’e
peygamberlik görevi verildiğinde Mekke aristokratları, sosyal statülerini,
toplumun fertleri üzerinde kurdukları otoriteyi ve Kâbe’deki putlar sayesinde
elde ettikleri geliri kaybetme korkusu gibi nedenlerle onun davetine icabet
etmediler. Onu deli, şair, sihirbaz ve sihre tutulmuş olmakla itham ettiler.
Hz. Muhammed’in Kur’ân’ı uydurarak Allah’a nispet ettiğini ya da birilerinin
ona bunları öğrettiğini iddia ettiler. Ancak ileri sürdükleri bu mazeretler
kendilerini de tatmin etmedi. Zira onda herhangi bir delilik emaresi
göremedikleri gibi içlerinde yaşadığı kırk yıl boyunca asla yalan söylediğine
de şahit olmamışlardı. Üstelik Kur’ân, müşriklerin önde gelen liderlerinden
Arap edebiyatına vâkıf olan Velîd b. Muğîre, Lebîd, A’şâ ve Ka’b b. Züheyr’in
de itiraf ettiği üzere şiir, kaside ya da nesir gibi bilinen edebî türlerin hiç
birine benzemiyordu. Bu nedenle Arap dilcileri, bu konuda kendilerine meydan
okumasına rağmen Kur’ân’ın bir benzerini, hatta tek bir suresinin benzerini
getiremiyorlardı. Kur’ân, nazmı, insicamı (ayetleri ve sureleri arasındaki
uyumu), önceki ümmetlere yönelik anlattığı kıssalar, gaybı haber vermesi,
verdiği bilgilerin doğru çıkması vb. yönlerden onları aciz bırakıyordu.
Onun i‘caz
yönlerinden biri de anlatım üslubundaki eşsizliktir. Makalede Kur’ân’ın anlatım
üslubu farklı veçheleriyle ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Bu bağlamda
mana-lafız uygunluğu, konuma ve muhataba uygunluk, aynı anda farklı seviyedeki
insanlara hitap edebilme, aklı ve hisleri birlikte gözetme, duruma göre
tafsilatlı ve öz anlatımı kullanma özelliği örneklerle açıklanmaktadır.
Journal Section | Makaleler |
---|---|
Authors | |
Publication Date | June 1, 2016 |
Published in Issue | Year 2016 Cilt 2, Sayı 1 |