Allah tarafından gönderilen elçilerin, toplumlarından istedikleri ilk ve en önemli eylem, Allah’ın birliği başta olmak üzere diğer inanç ilkelerine iman edilmesidir. Güvenmek, tasdik etmek anlamına gelen iman, kelam âlimlerin çoğunluğuna göre aslen kalbi bir eylemdir. Kalbi eylemlerin varlık veya yokluğunun ispatının imkânsızlığı, kalbinde iman eyleminin varlığını iddia eden kimsenin bu iddiasının kabulünü gerekli kılmaktadır. Bir kimseyi imansızlıkla itham etmek anlamında olan tekfir ise, iman iddiasında bulunan kimselerin küfürle itham edilmesidir. Peygamberliği imkânsız görmek gibi, inkâr edeni imandan çıkaran açık eylemler dışında, tekfire gerekçe gösterilen eylemlerin kahir çoğunluğu, tespiti güç olduğu için te’vîle açık zanni meselelerdir. Tekfir olgusunu besleyen anlayışlardan biri de, Allah’ın istediği gibi iman ettiklerini iddia eden kimselerin hakikati temsil ettiklerine kesin olarak kani olmalarıdır. Birbirlerini tekfir eden birçok fert veya grubun, kendilerini aynı inanç ilkelerinde hakikat üzere görmesi, bu durumun açık delillerindendir. Bu durumda hakikat, ilke esaslı olmayıp fertlerle birlikte yer değiştirmektedir. Cehaletle güçlenen samimiyetlerin daha tehlikeli hale getirdiği tekfir meselesi, toplum düzenini bozan güncel bir problem olarak varlığını sürdürmektedir.
Abstract
The first and most important action that the messengers sent by God demanded from
their society is to believe especially in the unity of God and other faith principles. Faith,
which means to trust and confirm, is actually an act of the heart, according to the
majority of scholars of kalam. The impossibility of proving the existence or nonexistence of acts of the heart necessitates the acceptance of this claim of the person claims the existence of an act of faith in his heart. Takfir, which means accusing someone
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Araştırma Makalesi |
Authors | |
Publication Date | December 30, 2021 |
Submission Date | September 27, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 Volume: 8 Issue: 2 |