Modernliğin yersiz yurtsuzlaştırıcı dinamizminin yerini örgütlü kapitalizmin düzen fikrine bırakması göçsel hareketliliğin görünmezleştiği, yaklaşık yüzyıllık bir kültürel yanılsama üretmiştir. Modern toplumu işlevsel ve örgütlü bir bütün olarak tanımlarken göç olgusunu paranteze alan bu yanılsamanın sinema ile özel bir ilişkisinin olduğu söylenebilir. Bu noktada ifade etmeye çalışılan şey, yalnızca göç fenomenine kayıtsız kalmayıp göç hikayelerine ve göçmenlerin dramına odaklanan yüzlerce filmin hayat bulması değildir. Göçün ürettiği, eklemlendiği veya dönüştürdüğü söylemler ile sinemasal temsil arasında düşünülmeye değer bir yakınlık vardır. Erişelemeyen hayalleri ve ait olunmayan yaşamları karanlık bir salonda görmek seyircinin ve göçmenin muhafazakar ve devrimci dürtülerine aynı anda hitap eder. Her iki deneyimde de sürgün ve evde olmanın karşıtlığı kaynaşmadan yan yana gelir. Bu çalışmada söz konusu karşıtlık Dogville filmi ve Unortohodoks dizisinin örnekliğinde çözümlenmeye çalışılacaktır. Birinci bölümde evde olma hissinin doğurduğu anlam dünyasının felsefi ve sosyolojik açılımları ele alınacaktır. Herkesin sesi olarak sağ-duyunun (common sense) işlevi ve sağ-duyunun sessiz kaldığı karşılaşmalarda ortaya çıkan kültürel şok Alfred Schutz’un yabancı ve Robert Park’ın marjinal insan kavramları ekseninde incelenecektir. Daha sora komünal ve metropolitan yaşam tarzlarının karışımı olan Amerika’nın sosyolojik egzotizmi bağlamında karşıt kutuplardan yola çıkan iki göçmenin (Grace ve Esther) yabancı toplulukla karşılaşma deneyimleri analiz edilmeye çalışılacaktır.
The displacement of the irrelevant dynamism at the origins of the modern world to the idea of an established order has produced a cultural illusion in which migratory mobility has become invisible or temporary for a while. While representing modern society as a functional and organized whole, it can be said that this illusion, whose bracketing of the phenomenon of migration, has a special relationship with cinema. At this point, what I'm trying to express is not making hundreds of films focused on migration stories. There was a contemplative closeness between the discourses produced, articulated, or transformed by immigration and cinematic representation. Watching the inaccessible dreams and lives of which do not belong in a dark room appeals to both the conservative and revolutionary instincts of the audience and the immigrant. The opposition of exile and being at home in both experiences juxtaposes without fusion. In this study, I will try to analyze this contrast in the example of the movie “The Dogville” and the mini-series “The Unortohodoks.” In the first part, I will try to discuss the sociological expansions of the world of meaning created by "being at home." I will try to examine the function of common sense as everyone's voice and cultural shocks that silence the common sense, starting from concepts of “the foreign” and “marginal human.” Next, I will try to analyze semiologically the experiences of two immigrants (Grace and Esther) who set out from opposite poles in the context of the sociological exoticism of America, which is a mixture of communal and metropolitan lifestyles.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Sociology |
Journal Section | Research Article |
Authors | |
Publication Date | November 26, 2021 |
Submission Date | September 20, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 Issue: 41-42 |
Sosyoloji Dergisi, Journal of Sociology, SD, JOS