The deepest and sharpest division of thought that a person has ever experienced is aimed at “existence”. Because the meaning assigned to existence also determines the form and purpose of life. The creation of life on the side of a force gives it a metaphysical value. This situation imposes certain responsibilities on a person and gives metaphysical a meaning to his life. In an existential interrogation, -aside from an agnostic-based neutral approach- a person can either be subject to the divine will and try to rebel to live his life in this direction, or live his freedom in some way by rejecting the divine will. Theistic existentialist thought claims that the purpose of life cannot be understood without God. Atheistic existentialist thought opposes the existence of God rather than his authority. Because the use of authority does not accept common. Therefore, it must either be God who is the unconditional authority, the man who has no choice but to exist. Søren Kierkegaard and Albert Camus are important figures who have different approaches on both sides of existentialist thought. While Kierkegaard takes refuge in the feeling of “faith/acceptance” while making sense of life, Camus prioritizes the feeling of “rebellion/rejection” rather than denying the existence of God. A person should either taste the joy of life with a Kierkegaardian approach, prioritize suicide with a Camusian approach. If he does not commit suicide, he must accept an unknowable life. While Kierkegaar's faith addresses man to God, Camus' rebellion results in the declaration of man's divinity. This study aims to examine how Kierkegaard and Camus' assessment of existence reflects on a person's life and to what extent it contributes to his happiness. In the course of the study, Kierkegaard and Camu's ideas about existence were primarily determined. It has been found that Kierkegaard's ideas about existence are relatively more accurate to Camus.
İnsanın yaşamış olduğu en derin ve keskin düşünce ayrılığı “varoluş”a yöneliktir. Çünkü varoluşa yüklenilen anlam aynı zamanda yaşamın şeklini ve amacını da belirlemektedir. Yaşamın bir güç tarafından oluşturulması ona metafizik bir değer yüklemektedir. Bu durum insana birtakım sorumluluklar yüklemekte ve onun yaşamına metafizik bir anlam kazandırmaktadır. Varoluşsal bir sorgulamada insan, -agnostik temelli nötr bir yaklaşım bir yana- ya İlahî iradeye tabi olup yaşamını bu doğrultuda sürdürmekte ya da İlahî iradeyi reddederek bir nevi özgürlüğünü yaşama adına isyana kalkışabilmektedir. Teistik varoluşçu düşünce Tanrı olmadan yaşamın amacının anlaşılamayacağını iddia etmektedir. Ateisitik varoluşçu düşünce Tanrı’nın varlığından daha ziyade onun otoritesine karşı çıkmaktadır. Zira otorite kullanımı ortak kabul etmemektedir. Bu nedenle ya kayıtsız şartsız otorite olan Tanrı olmalıdır ya da var olmanın dışında bir seçeneği olmayan insan olmalıdır. Søren Kierkegaard ve Albert Camus varoluşçu düşüncenin her iki tarafında farklı yaklaşımlara sahip olan önemli isimlerdir. Kierkegaard yaşamı anlamlandırırken “iman/kabulleniş” duygusuna sığınırken Camus Tanrı’nın varlığını inkârdan daha ziyade “başkaldırı/ret” duygusunu öncelemektedir. İnsan ya Kierkegaard’çı bir yaklaşımla yaşamın coşkusunu tatmalı ya da Camusçu bir yaklaşımla intiharı öncelemelidir. İntihar etmediği takdirde bilinemezci bir yaşamı kabullenmelidir. Kierkegaard’ın imanı insanı Tanrı’ya muhatap ederken Camus’un başkaldırısı insanın tanrılığını ilan etmesiyle neticelenmektedir. Bu çalışmanın amacı Kierkegaard ile Camus’un varoluşa yönelik yapmış oldukları değerlendirmenin insanın yaşamına nasıl yansıdığını ve ne derece onun mutluluğuna katkı yaptığını irdelemektir. Çalışma sürecinde öncelikli olarak Kierkegaard ve Camu’nun var oluşa dair düşünceleri tespit edilmiştir. Kierkegaard’ın var oluşa dair düşüncelerin Camus’ya nispeten daha isabetli olduğu tespit edilmiştir.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Philosophy of Religion |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | October 27, 2023 |
Published in Issue | Year 2023 |