Dinin gayesi, tüm insanlığa dünya ve ahiret mutluluğuna giden yolu göstermektir. Yüce Allah,
insanlığın doğuşundan itibaren hiçbir milleti dinsiz bırakmamış, kendilerine dinlerini tebliğ etmek
üzere zaman zaman peygamber göndermiştir. Söz konusu peygamberler, din mensuplarının görev
ve sorumluluklarını bildirmişlerdir. Nitekim Yüce Allah, Din kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de, insanların
ve hatta cinlerin de kendisine karşı sorumluluklarını hatırlatmakta ve şöyle buyurmaktadır:“
Ben cinleri ve insanları başka değil sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51/56.) (Biz
makalemizde âyet meâllerini DİB.nın ; Kaynakçada belirtilen “Kuran Yolu” adlı yayınından aldık.)
İnsan sorumlulukları millî, ahlâkî ve manevî yönlerden olmak üzere geniş bir alanı içine alır.
Bu, millî, ahlâkî, insanî, manevî ve kültürel değerleri koruyup geliştirmesinden; ailesini, vatanını,
milletini sevip yüceltmeye ve insan haklarına riayete kadar uzanan geniş bir sorumluluk zincirinin
halkaları şeklinde meydana çıkmaktadır. Bu bakımdan o, kısaca; insan fıtratına uygun bir yaşayış
tarzını gerçekleştirecek faaliyetler sistemi olarak özetlenebilir. Çünkü insan, her şeyden önce, gözlerinin
gördüğü şeylerden, kulaklarının duyduğu ses ve sözlerinden; hattâ bildiklerinden ve biliyor
zannettiklerinden sorumludur. Bu, onun ne derece sorumluluklarının çok olduğunun açık bir kanıtıdır.
Nitekim bir Âyet-i Kerîme’de Yüce Allah, insanı başıboş bir varlık olarak yaratmadığını şöyle
ifade etmektedir: “Sizi sırf boş yere yarattığımızı ve sizin artık huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi
mi sandınız?” (Mü’minun, 23/115) Ve bu ifade, Âhiret günü Allah ile kulları arasında geçeceği
bildirilen diyalogun temsili bir anlatımıdır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | November 29, 2013 |
Published in Issue | Year 2013 Issue: 57 |