Temel bir insan hakkı sorunu olan kadına şiddet, günümüzün acil çözüm bulunması gereken evrensel nitelikli halk sağlığı sorunlarından birisi olarak tanımlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünya genelinde kadınların %35’i başta aile içi şiddet olmak üzere cinsiyet temelli şiddete uğramaktadır. Geri kalmış ülkelerle Hindistan, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ve birçok gelişmiş Batılı ülkede her yıl milyonlarca kadın şiddete uğrarken bunların binlercesi de hayatını kaybetmektedir. Tarihsel bir olgu olan kadına şiddetin arkasında yatan temel faktör, toplumsal cinsiyet ayrımcılığıdır. Tarih boyunca bütün toplumlarda kadınların statüsü, bu ayrımcılık esasına göre belirlenmiş ve özellikle aile içinde gerçekleşen şiddet, erkeğin doğal bir hakkı olarak meşrulaştırılmıştır.
Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler gibi bu alanda küresel ölçekte çalışma yapan örgütler tarafından fiziksel, cinsel, duygusal, ekonomik ve sosyal şiddet şeklinde sınıflanan kadına şiddetin önlenmesine yönelik son yıllarda önemli çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar kapsamında öncelikle toplumsal cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırmayı sağlamak için birçok konuda kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık uygulaması hayata geçirilmiştir. Bunun yanında kadına şiddetin hukuktaki yerine ilişkin yeni düzenlemeler yapılarak bu suçlara yönelik cezalarda artırımlara gidilmiştir. Ancak bütün bu çabalara rağmen hemen her ülkede her gün kadınlar şiddet mağduru olmaya devam etmekte ve birçoğu da hayatını kaybetmektedir.
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı kadına şiddet cinsiyet temelli şiddet.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Kamu Yönetimi |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 22 Temmuz 2023 |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Sayı: 19 |
Selçuk Üniversitesi Sosyal ve Teknik Araştırmalar Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.