Science
Sociale’in Türkiye serüveni 1902 Jön Türk Kongresi’nin ardından başlamıştır.
Prens Sabahattin yaşanan idari, mali ve askeri sorunlara çözüm olacağını
düşünmüş ve Ekol’ü ‘içeriye’ yansıtmıştır. Ancak kamucu toplumdan bireyci
topluma geçişi, yani yapısal bir dönüşümü öngören Ekol istenilen etki düzeyine
ulaşamamıştır. Prens’in 1924 yılında ülkeyi terk etmek zorunda kalmasının bu
sonucu pekiştirdiği söylenebilir. 1945’lere kadar Mehmet Ali Şevki Sevündük,
Selahattin Demirkan gibi takipçiler teorik ve uygulamalı çalışmalarıyla kısıtlı
da olsa Ekol’ün Türkiye serüvenini devam ettirmişlerdir. 1945 sonrasında ortaya
çıkan iki kutuplu dünyanın ‘içeride’ yarattığı yeni koşullar ve bu koşulların
Prens’in ölümüyle birleşmesi ise kısıtlılığı tersine çevirmiştir. Bu bağlamda
Hilmi Ziya Ülken, Nurettin Şazi Kösemihal, Tahsin Demiray gibi isimler ve Türk
Sosyoloji Cemiyeti gibi yapılar Prens’in sosyolojik söylemini geniş bir mecrada
seslendirmiş ve Ekol’ün tarihi-metodolojik unsurları yoğun olarak dolaşıma
girmiştir. Dolayısıyla 1945 sonrasını, Science Sociale’in Türkiye serüveni
açısından bir ‘altın çağ’ olarak nitelendirmek mümkündür. Makalemizde Ekol’ün
yerli sosyoloji camiasında yakaladığı bu ivme, Türk Sosyoloji Cemiyeti’nce 1957
yılında düzenlenen İlmi Kongre üzerinden ortaya konmuştur.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Sosyoloji |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Aralık 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Sayı: 45 |
Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi