Evrensel mahiyetteki ölüm konusu, dünya edebiyatlarında çeşitli şekillerde mevzu edildiği gibi Türk edebiyatında da sıkça işlenir. Batılılaşma dönemi öncesi genel itibarıyla İslamî düşünce etrafında ele alınan ölüm, korkulacak değil aksine sevinçle karşılanıp huzur bulunacak bir son olarak değerlendirilir. Tanzimat sonrası Türk edebiyatında değişen zihin dünyasını yansıtan ölüm konusu, İslamî değerlerin etkisinin yanı sıra bireyin psikolojisi ve varoluşu üzerindeki etkileriyle de işlenir. Geçmişte daha ziyade İslamî bakış açısıyla ve munis yönleriyle ele alınan ölüm, metafizik derinlikle birlikte bazı eserlerde yerini korkuya, hiçlik düşüncesine ve yokluk endişesine bırakır. Cumhuriyet döneminde ise bazı sanatçılar tarafından gelenekteki anlayışla irdelenen ölüm hususu genel itibarıyla modern bakış açısıyla değerlendirilir. Türk edebiyatının önemli şahsiyetlerinden Peyami Safa ve Necip Fazıl Kısakürek eserlerinde ölüm temasını sıkça kullanan isimlerdir. Her iki ismin de hayatlarının ilk yıllarında yaşadıkları ölüm hadiseleri fikir, düşünce ve sanatlarına etki ederek edebî eserlerinde vazgeçemedikleri temalardan olmuştur. Yaşadığı olumsuz tecrübeler ve hastalıklar dolayısıyla eserlerinde ölümü menfi yönleriyle ele alan Safa’nın Şimşek romanında ölümün korkutucu yönü yansıtılır. Kısakürek’in “Bir Yalnızlık Gecesinin Vehimleri” hikâyesinde ise ölümün soğuk yüzünün yanı sıra kaybedilen sevdiklere kavuşturacak munis tarafına vurgu yapılır. Bu çalışmada, Peyami Safa’nın Şimşek romanı ile Necip Fazıl Kısakürek’in “Bir Yalnızlık Gecesinin Vehimleri” hikâyesi yazarların hayatlarından ve ölüme bakışlarından hareketle değerlendirilecektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 2 Eylül 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Sayı: 56 |
Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi