Aim: In this study, we aimed to document breast carcinoma cases that were diagnosed in the Pathology Department of Kocaeli University Medical School, in order to classify the histopathological and prognostic features of these tumors. Materials and methods: Histopathological findings of 250 breast carcinoma cases were analyzed statistically. The cases were documented in terms of age, localization of tumor, size, histopathological type, grade, nodal involvement, perinodal soft tissue invasion, lymphovascular and perineural invasion, concurrence of carcinoma in-situ, hormon receptor and c-erb-B2 status; and staged. Histopathological parametres were analyzed statistically. Results: 250 new patients were diagnosed to have breast cancer in our department within the last seven years. There were more patients over 50 years of age. The tumors were more often located within the left upper lateral quadrant. Tumor size was usually more than 2 cm. and invasive ductal carcinoma was more frequently seen. Majority of the tumors were moderately or poorly differentiated. Lymph node involvement were present in 64.7 % of the cases. A large proportion of our cases were diagnosed within late stages. There was a statistically significant association between the nodal involvement which is accepted as the most important prognostic parameter – and tumor size, degree of differentiation, size of the metastatic lymph nodes, perinodal soft tissue invasion, lymphovascular and perineural invasion and stage (p < 0.05). Discussion: Breast cancer is the leading cancer among women. It would be helpful to document the histopathological and prognostic features of our own cases to clarify if different characteristics belonging to our region as well as to our country is present. A national screening programme should be established and carried out in order to diagnose breast cancer at an early stage
Amaç: Bu çalışmada, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı’nda tanı alan malign meme tümörlerinin dökümünü yaparak, bunların histopatolojik ve prognostik özelliklerini sınıflamaktır. Gereç ve yöntem: Toplam 250 meme kanseri olgusu yaş, tümörün yerleşim yeri, boyutu, histopatolojik tipi, diferansiasyon derecesi, lenf düğümü tutulumu, perinodal, lenfovasküler ve perinöral invazyon durumu, in-situ karsinom ile birlikteliği, hormon reseptör ve c-erb-B2 sonuçları çıkarılarak dökümante edildi, evrelendirildi. Histopatolojik veriler istatistiksel olarak değerlendirildi. Bulgular: Bölümümüzde son yedi yılda 250 yeni hasta meme karsinomu tanısı almıştır. Olgularımız daha çok 50 yaşın üzerinde olup, en sık sol meme üst dış kadranda tümör saptanmıştır. Tümör boyutu, çoğunlukla 2 cm’nin üzerinde olup, en sık görülen histopatolojik tip invaziv duktal karsinomdur. Tümörlerin büyük bölümü orta ve az diferansiye gruplardadır ve olguların %64.7’ sinde lenf düğümü tutulumu saptanmıştır. Tümörlerin büyük bir bölümü ileri evrelerde tanı almıştır. En önemli prognostik parametre olarak kabul edilen lenf düğümü tutulumu ile tümörün boyutu ve diferansiasyon derecesi, metastatik lenf düğümlerinin boyutu, perinodal yumuşak doku invazyonu, lenfovasküler ve perinöral invazyon ve evre arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı (p<0.05). Sonuç: Meme kanseri sıklığı, kadın nüfusu içerisinde ilk sıradadır. Kendi olgularımıza ait histopatolojik ve prognostik özelliklerin bilinmesi, kendi bölgemize ve ülkemize ait varsa farklılıkların ortaya çıkarılmasına yardımcı olacaktır. Meme kanserlerinin, erken evrede tanı almasını sağlamak için ulusal tarama programı oluşturulmalıdır
Primary Language | Turkish |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | August 1, 2005 |
Published in Issue | Year 2005 Volume: 11 Issue: 2 |