“Küreselleşme” olarak tanımladığımız olgu, şimdiye kadar ki demokrasi anlayışlarımıza karşı ciddi bir meydan okuma ortaya koymaktadır. Çünkü, şimdiye kadar ki bütün demokrasi pratikleri ve kuramları ulus-devlette sabitlenen mekansal ve kurumsal bir temeli varsayagelmişlerdi. Oysaki, günümüzün vakası olan küreselleşme süreci ulus-devletlerin altını oyar gözükmektedir. Dolayısıyla, eğer demokrasi günümüz için geçerli bir fikir olacaksa, demokrasinin ulusaşırı bir boyut kazanmasının tarihsel gerçekliğimizin dayattığı bir zorunluluk olduğu hesaba katılarak tekrar gözden geçirilmelidir. Nitekim, çağdaş literatürde “ulus-aşırı demokrasi kuramları” olarak adlandırılan yeni demokrasi yaklaşımlarının ortaya çıktığına tanık oluyoruz. Anthony McGrew’in yaptığı sınıflandırmayı temel alarak, ulus-aşırı demokrasi kuramlarının, “ulus-aşırı cumhuriyetçilik” ve “kozmopolitan liberal-sosyal demokrasi” olarak tanımlanabilecek iki temel türü olduğunu düşünüyorum. Bu yaklaşımlardan ilki kadim sivil cumhuriyetçi gelenekten beslenen aşağıdan-yukarıya gerçekleşecek bir demokratikleşme projesini ortaya koyarken, ikinci yaklaşım demokrasinin kurumsal koşullarını vurgulamakta ve doğrudan siyasal katılımdan çok hukukun üstünlüğü ve anayasallık ilkelerinin hayati öneminin altını çizmektedir. Bu makalede, ilkin küreselleşme olgusunun demokratik siyasal birlik olarak ulus-devlet fikrine yönelik meydan okumaları çeşitli boyutlarıyla ortaya konmaya çalışılacaktır. Bunu yaparken, “hiper-küreselleşmeci” ve “şüpheci” olarak anılan aşırı keskin ve dolayısıyla tek taraflı yaklaşımlar önlenmeye çalışılarak, David Held ve arkadaşlarının ortaya koyduğu “dönüşümcü yaklaşım” temel alınacaktır. Ardından, Linklater’in ulus-aşırı cumhuriyetçi yaklaşımı ve Held’in kosmopolitan liberal-sosyal demokratik modeli incelenecektir. Sonuçta, farklı zayıf ve güçlü yönleri olan bu iki yaklaşımın birbirini tamamlayan yaklaşımlar olarak görülebileceği; ama yine de tek başlarına düşünüldüğüne Held’nin reformist yaklaşımının Linklater’in görece daha köktenci yaklaşımına nazaran daha güçlü olduğu yargısına varılacaktır.
The cluster of phenomena designated by the term “globalization” brings about challenges to our previous conceptions of democracy. For, both practices and theories of democracy up to very recent decades have assumed to have a territorial and institutional basis anchored to the nation-states, while the current process of globalization seems undermining the nation-states. Hence, if democracy will be a viable idea in our age, it should be re-considered by taking account of the fact that our historical reality forces us to incorporate a transnational dimension to democracy to a degree non-witnessed in the previous human history. Likewise, we witness the emergence of “theories of transnational democracy” in the contemporary literature. Inspired by Anthony McGrew’s categorization, I think that there are two basic versions of theories of transnational democracy. These are transnational republicanism and cosmopolitan liberal-democracy. The former is a “bottom-up” theory of democratization linked to the older tradition of civic republicanism, while the latter emphasizes the institutional conditions of democracy and highlights the vital importance of the rule of law and constitutionalism rather than direct political participation. In this paper, I will first try to sketch the essential dimensions of globalization that challenges the identity between the democratic polities as such and the boundaries of nation-states through making these boundaries much more porous than they were in the past. In doing this, I will avoid the controversial extremes of “hyper-globalization” and “skepticism” as accounts of our historical reality and adapt the in-between “transformalist” approach proposed by Held and et al. Then, I will examine respectively Linklater’s transnational republican approach and Held’s cosmopolitan liberal-democracy as two different models of democracy. In the end, I will argue that, though each of these approaches has their own virtues and vices and may thus be considered as complementing each other, there seems to be found more reasons for opting Held’s reformist approach rather than Linklater’s more radical alternative.
Other ID | JA39EV72JD |
---|---|
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | July 25, 2016 |
Published in Issue | Year 2009 Volume: 3 Issue: 6 |