Abstract
Cumhuriyet döneminin önemli isimlerinden, ‘… şiirimizin üç Ahmet’inden biri’ Ahmet Muhip Dıranas’ın (1909-1980) tamamı 178 mısralık; Ağrı dağı karşısında duymuş olduğu hayranlık, tapınma, yılgınlıkla beraber gam, neşe, hasret gibi duygu ve düşüncelerini anlatan uzun şiiri AĞRI ile yakın dönem önemli şairlerimizden Bahaettin Karakoç’un (1930-2018) 72 mısradan oluşan AĞRI DAĞI isimli mistik şiiri, konu ve tema edindikleri ‘Türkiye’nin çatısı’ olan Ağrı Dağı kadar heybetli, etkileyici ve uzun soluklu şiirlerdir.
Her iki şairde de, pastoral bir duyarlılık içinde yüce dağı doğrudan doğruya gözleyen veya heybeti karşısında yücelmek, benzemek, özdeşleşerek dileklerini söyleyen ve geçmişten geleceğe Anadolu’yu değerlendiren bir bakış açısı sözkonusudur.
Nitekim kırk yıl arayla yazılmış her iki şiir; memleket tabiatına ve insanına bakarak kültürel derinlikle onu yücelten bir söyleyişin içinden, literatürde önemli yer tutan ‘Ağrı Dağı’ şiirleri külliyatında farklı özellikleriyle ayrıcalıklı bir yere sahiptirler.
Dıranas, Ağrı’nın yüceliği, heybeti ve ihtişamı karşısında kendi aczini, içine düştüğü beşeri zaafları, günah, korku ve endişelerini ortaya koyarak, dağ ile benliği arasında oluşan tezadı dile getirirken bunu tüm insanlığa teşmil etmiş, şiirine coğrafyadan hareketle beşeri bir mana kazandırmıştır.
Karakoç’un Ağrı’yı hayranlıkla seyredişin ardından, ‘Yerle gök arası bir sırlı düğüm’ olarak anlatmaya çalışırken; iç âleminde oluşan duygular, en az onun kadar büyük, yüce ve ihtişamlıdır. Bu şevk ve heyecan kısmen şairin mistik yapısından kaynaklanmakla beraber, mensubu olduğu kültürün ve inancın temel değerlerine içli bir sevgiyle bağlı olmasıyla izah edilebilir, mahiyettedir.
Tabiat ve coğrafya kadar hayatı, tarihi ve kültürü yerli ve milli açılımların örüntüsünde işleyen duygu, düşünce, felsefe, hayranlık ve boyun eğiş gibi temaların eşliğinde, insanlık tarihinin varoluşsal sancısı ve ‘ağrı’sı, evrensel bir kuşatma ile bu şiirlerde en güzel ifadesini bulmuştur, diyebiliriz.