İslam ister nazarî ister amelî düzlemde ele alınsın, temel ilke ve hedefleri itibariyle adalet, merhamet, barış ve ihsan esasları üzerine bina edilmiştir. Bu çerçevede savaş, İslam’da asli bir amaç değil; ancak adaletin tesis edilemediği ve barışın mümkün olmadığı durumlarda başvurulan, geçici ve meşru bir araç olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda, tarih boyunca gayrimüslim topluluklarla, özellikle de Yahudilerle kurulan ilişkilerde önemli bir kavram olan “hüdne” (ateşkes), önceki çalışmada kavramsal ve fıkhî boyutlarıyla ele alınmış; terim ve lugavî anlamı, şer‘î meşruiyeti, mahiyeti, geçerlilik şartları ve sona erme halleri ayrıntılı biçimde incelenmiştir. Bu ikinci çalışmada ise, ilk incelemenin bulgularından hareketle, Yahudi topluluğunun kimliği, Kur’an’da kendilerine isnat edilen nitelikler ve klasik dönem İslam âlimlerinin değerlendirmeleri ışığında konu tümevarım, betimleyici ve analitik bir yaklaşımla yeniden ele alınmıştır. Araştırmanın temel amacı, günümüz şartlarında, özellikle Filistin topraklarını gasp eden İsrail örneğinde somutlaşan Yahudi siyasî yapılarıyla yapılacak muhtemel bir ateşkesin şer‘î hükmünü ortaya koymaktır. Bu yönüyle araştırma, klasik literatürle modern siyasi gerçeklik arasında köprü kurarak hem teorik hem de uygulamalı düzeyde özgün bir katkı sunmakta; özellikle modern dönemde İsrail’le barış veya ateşkes girişimlerinin İslam hukukuna göre meşruiyetini sorgulayan literatürde önemli bir boşluğu doldurmayı hedeflemektedir. Araştırma neticesinde ulaşılan temel sonuç, Klasik fıkıh literatüründe hüdneye cevaz verilmesi için öngörülen şartlar –maslahatın varlığı, karşı tarafın güvenilirliği, antlaşma şartlarının ihlâl edilmemesi gibi– ve fakihlerin bu konudaki ortak yaklaşımları dikkate alındığında, ayrıca Kur’an’ın Yahudilere atfettiği tutumlar (ihanet, sözleşmeye riayetsizlik, düşmanlık vb.) hem de çağdaş dönemde İsrail’in ideolojik hedefleri, kutsal topraklar üzerindeki hak iddiaları ve fiilî uygulamaları (işgal, yerleşim politikaları, antlaşmaları ihlâl) dikkate alındığında, fıkhî ölçütlerle güvene ve kalıcı barışa dayalı bir ateşkes zemininin mevcut olmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır.
Whether considered on a theoretical or practical level, Islam is fundamentally grounded in the principles of justice, compassion, peace, and benevolence. Within this framework, war is not regarded as an inherent objective in Islam; rather, it is viewed as a temporary and legitimate means employed only when justice cannot be established and peace is unattainable. In this context, the concept of hudna (truce), which has historically held significant importance in relations with non-Muslim communities—particularly with Jews—was examined in a previous study from both conceptual and jurisprudential perspectives. That study thoroughly analyzed the term’s linguistic and technical meanings, its legal legitimacy, nature, conditions of validity, and grounds for termination. In this second study, drawing on the findings of the initial research, the issue is revisited through both descriptive and analytical methods, focusing on the identity of the Jewish community, the characteristics attributed to them in the Qur’ān and the evaluations of classical Islamic scholars. The primary objective of this research is to determine the Islamic legal ruling (ḥukm shāriʿ) regarding the permissibility of a potential truce under present-day conditions—particularly with Jewish political structures that have manifested through the occupation of Palestinian territories. In this regard, the study aims to offer an original contribution by bridging classical Islamic legal thought with modern political realities, both at the theoretical and practical levels. It also seeks to fill a notable gap in the literature concerning the Islamic legal assessment of peace or truce initiatives involving such formations in the contemporary period. The principal finding of the research is that, considering the conditions stipulated in the classical fiqh literature for the permissibility of hudna—such as the presence of a legitimate interest (maṣlaḥa), the reliability of the other party, and the non-violation of treaty terms—together with the jurists’ shared positions on this matter, and further taking into account both the Qur’ānic depictions of the Jews (e.g., betrayal, breach of covenants, hostility) and the contemporary realities of Israel’s ideological objectives, its claims over sacred territories, and its actual practices (occupation, settlement policies, violation of agreements), it becomes evident, according to fiqh-based criteria, that no foundation exists for a ceasefire grounded in trust and lasting peace.
سواء نُظر إلى الإسلام من زاوية نظرية أو عملية، فإنه يقوم على أسس العدل والرحمة والسلام والإحسان، ولا يُعتبر القتال غاية أساسية في الإسلام، بل هو وسيلة مشروعة استثنائية يلجأ إليها فقط عندما يتعذر تحقيق العدل واستتباب السلام. ومن خلال هذه النظرة إلى القتال، نشأ وتطور مفهوم "الهُدْنَة" (وقف القتال المؤقت)، عبر التاريخ، مفهوماً مهماً في علاقات المسلمين مع المجتمعات غير المسلمة، ولا سيما اليهود، وقد تناولت الدراسة الأولى المنشورة هذا المفهوم من جوانبه اللغوية والفقهية، فتمّت معالجة معناه اللغوي والاصطلاحي، ومشروعيته الشرعية، وماهيته، وشروط صحته، وحالات انتهائه، مع شيء من التفصيل. وفي هذه الدراسة الثانية، تم تناول الموضوع من جديد بمنهج استقرائي، ووصفي وتحليلي، استناداً إلى نتائج الدراسة الأولى، مع التركيز على هوية الجماعة اليهودية، والصفات المنسوبة إليهم في القرآن الكريم، ووفق ما ذهب إليه الفقهاء خاصة، والعلماء عامة. وتهدف هذه الدراسة إلى بيان الحكم الشرعي للهُدْنَة المحتملة في الظروف المعاصرة، وخصوصاً مع البُنى السياسية اليهودية التي تجلّت في الواقع من خلال اغتصاب الأراضي الفلسطينية. ومن هذه الزاوية، تسعى الدراسة إلى بناء جسر علمي بين التراث الفقهي الكلاسيكي والواقع السياسي المعاصر، مما يشكل إسهاماً أصيلاً على المستويين النظري والتطبيقي، لاسيما في ملء الفراغ الحاصل في الأدبيات المعاصرة التي تتناول مشروعية مبادرات السلام أو وقف إطلاق النار مع الكيانات المذكورة من منظور الفقه الإسلامي. وأهم ما خلصت إليه الدراسة هو أن الشروط التي قررها الفقهاء في التراث الفقهي الكلاسيكي لجواز الهُدْنَة – مثل وجود المصلحة، وموثوقية الطرف المقابل، وعدم الإخلال بشروط الاتفاق – تدل، بالنظر إلى المواقف المشتركة للفقهاء، على أن إقامة هُدْنَة مشروعة وسارية في الوقت الحاضر مع اليهود، وخاصة مع الجهات التي تغتصب الأراضي الفلسطينية، غير ممكنة شرعاً. ويعزز هذا الاستنتاجَ ما ورد في القرآن الكريم من صفات نُسبت إلى اليهود عبر التاريخ – كالغدر، ونقض العهود، والعداوة – بالإضافة إلى الأهداف الأيديولوجية والمطالب الترابية والممارسات الفعلية المعاصرة، مثل الاحتلال، وسياسات الاستيطان، وانتهاك الاتفاقيات. وعليه، فإنه من الواضح أن أرضية لهُدْنَة تقوم على الثقة والسلام الدائم غير متوافرة من منظور المقاييس الفقهية الإسلامية
| Primary Language | Arabic |
|---|---|
| Subjects | Islamic Law |
| Journal Section | Research Article |
| Authors | |
| Submission Date | July 29, 2025 |
| Acceptance Date | December 8, 2025 |
| Early Pub Date | December 14, 2025 |
| Publication Date | December 15, 2025 |
| Published in Issue | Year 2025 Volume: 13 Issue: 23 |