Hanefi-Mâturîdî âlimlere göre ilham, nazar ve istidlale başvurmadan kalbe gelen bilgidir. Bu
bilgi Allah’ın rahmetinden lütfünden olduğu gibi şeytanın vesvesesi ve nefsin hevâsından kaynaklanabilir.
Nitekim Şems Suresi 8. ayette insana gelen ilhamın “fücûr” da takva da olabileceği açıkça beyan
edilmektedir. Bu sebeple ilham yolu ile elde edilen bilgi doğru da olabilir, yanlış ta olabilir. Ayrıca
kalbe gelen bilginin rahmânî mi şeytânî mi olduğunu kesin olarak bilmek de mümkün değildir. Bundan
dolayı Mâturîdî âlimlere göre ilham, zan ifade eder ve bilgi elde etmenin yollarından kabul edilmez.
İmam Mâturîdî, Ebü’l-Yüsr Pezdevî, Ebu’l-Muîn Nesefî, Ömer Nesefî ve Alauddin Semerkandi
gibi Hanefî âlimler ise naklin yanı sıra akla, istidlâle ve ilme büyük önem vererek, ilhamı kesinlikle
bilgiye ulaşmanın yolu kabul etmemişlerdir. Ayrıca ilhamın kötüye kullanılmasına engel olmaya çalışmışlar
ve Müslümanları bu konuda uyarmışlardır. Nitekim başta İmam Mâturîdî olmak üzere bütün
Hanefi-Mâturîdî âlimler, ilim elde etmenin yollarını Havassı hamse, Doğru Haber ve akıl ile istidlal
olarak kabul etmişlerdir. İlhamı ise bilgiye ulaşma yolları arasında saymamışlardır. Mâturîdîliğin
görüşlerini özetleyen Ömer Nesefî de Akâidü’n-Nesefiyye adlı eserinde açıkça “İlham, bilgi elde etmenin
yollarından değildir” demektedir. Bu makalede, İmam el-Mâturîdî’den başlayarak Hanefî-Maturidî
âlimlerin ilham hakkındaki görüşleri tarihi sıraya göre ortaya konulup, analiz edilecektir.
İmam Mâturîdî Ömer en-Nesefî ilham Akâidü’n-Nesefiyye ve bilgi.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 24 Mart 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2014 Cilt: 5 Sayı: 2 - Cilt: 5 Sayı: 2 |