Sürdürülebilirlik ile ilgili çalışmalar 20. Yüzyılın ilk senelerinden itibaren yapılmış ve yaklaşık kırk seneden beri küresel olarak ele alınan bir mesele haline gelmiştir. Sera gazı emisyonlarının neden olduğu iklim değişikliği, 21. yüzyılın en büyük küresel tehdididir. Etkileri konusunda farkındalık arttıkça, birçok hükümet ve şirket doğrudan CO2 emisyonlarını azaltmak için çalışmaktadırlar. Gönüllü karbon piyasaları bu tür çalışmaların sonucunda gelişmiştir ve bu piyasada sera gazı azaltımlarını tasdik eden çeşitli standartlar bulunmaktadır. Literatüre son yıllarda giren yeni bir kavram olan gönüllü karbon piyasalarının çıkış noktası sürdürülebilir bir çevredir. Bu çerçevede çalışmamızda sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir yönetim anlayışı ortaya konmaya çalışılmış, uluslararası gönüllü karbon standartları irdelenmiş ve ardından da bu standartların karşılaştırmalı analizi yapılmıştır. 1. GİRİŞ Kaynakların hızla tükendiği yer kürenin devamlılığını sağlamak ve gelecek nesillere karşı sorumlulukları yerine adına sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir bir ekonomik, sosyal ve doğa bırakmak oldukça önemli hale gelmiştir. İşletmeler de bu süreçte özellikle nihai tüketici, sivil toplum kuruluşları ve yasal kurum ve kuruluşların beklentileri ve gereklilikleri ile karşılaşmakta ve bu yönde adımlar atmaktadır. Çalışmamız çerçevesinde sürdürülebilirlik ve sürdürülebilirlik çabaları, gönüllü karbon piyasaları ve bu piyasaların karşılaştırmalı analizi üzerinde durmaktayız. 2. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE İLK SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÇALIŞMALARISürdürülebilirlik kavramıyla ilgili çalışmalar Arthur Cecil Pigou tarafından Zenginlik ve Refah (Wealth and Welfare) (1912 ve 1920) adlı çalışmasıyla başlamıştır. Bu çalışmada Pigou’ya göre, insanlığın refahı üç tür sermayeye dayanmaktadır. Bunlar, doğa, insan tarafından üretilen maddeler; insan kaynakları ve bilgi birikimidir (Pigou, 1912; Pigou, 1920). Daha sonrasında 1962 yılında Rachel Carson’un Sessiz Bahar (Silent Spring) adlı çalışmasının yayınlanması da tarımda kimyasal madde kullanımının insan ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri hakkındaki kaygıları uyarıcı etkilerde bulunmuştur (Carson, 1962). 1972’de Roma Kulübü tarafından yayınlanan Büyümenin Sınırları (Limits of Gowth) adlı tartışmalı kitapta, dünyadaki doğal kaynakların sınırlı ve bazılarının yenilenemez olduğu gerçeğinin altını çizerek büyük bir etki oluşturmuştur (Ponting, 2000). Raporda, nüfus miktarı, endüstriyel üretim, besin maddeleri, hammadde ve çevre kirliliği olmak üzere beş ayrı değişken belirlenmiş ve bunlar arasındaki ilişkiler üzerinde durulmuştur (Baker, 1997). Anılan raporda ortaya konulan temel varsayım, dünyadaki kontrolsüz gelişmenin aynı hızla devam etmesi durumunda, 21. y.y.'ın ortasına gelindiğinde, geliştirilen standart modele göre küresel sistemin çökeceği ifadesi ile belirtilmiştir (Kaplan, 1999).E. F. Schumacher, 1973 yılında yazdığı “Küçük Güzeldir” adlı eserinde, dünyada egemen olan ekonomik ve toplumsal düşünce yapısının yeryüzüne ve insanlığa verdiği zararlar üzerinde durmuştur. Schumacher’e göre (Bozloğan, 2005), doğal kaynakların, mevcut ekonomik yapıda kullanılan sermayenin aslında büyük bir kısmını oluşturmasına rağmen, maliyet hesaplamalarına gereği gibi dâhil edilmemesi, üretim sorununun çözülmüş olduğu inancı, ihtiyaçların sonsuzluğu varsayımı, sınırsız ekonomik büyüme düşüncesi ve bireysel ve toplumsal açgözlülük insanlığı büyük bir felakete sürüklemektedir (Schumacher, 1995). 2.1. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KAPSAMINDA YAPILAN ÇALIŞMALARBu çalışmalar Birleşmiş Milletler konferanslarından bağımsız yapılan çalışmalardır. Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi (Stockholm) Konferansı 1972 ile birlikte sürdürülebilirlik çalışmalarıyla ilgili ana aktör Birleşmiş Milletler olmuştur. Birleşmiş Milletler sürdürülebilirlik çalışmaları çerçevesinde (Çankır vd., 2012) Stockholm Çevre Konferansı “Bir tek dünyamız var” sloganı ile yapılmıştır. Çevre ve gelişme arasındaki ilişkiye değinilmesi ve bu iki konunun birbirleriyle çelişmediği, hatta birbirlerini destekler nitelikte olduğu fikrinin ilk kez kapsamlı olarak uluslararası platforma yansıtılması, Birleşmiş Milletler tarafından İsveç’in başkenti Stockholm’de 5-16 Temmuz 1972 tarihinde düzenlenen “Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi (Stockholm) Konferansı” ile olmuştur (Çankır vd., 2012). Bu konferansta ele alınan başlıca tartışma noktaları aşağıdaki başlıklar altında olmuştur: “Yerleşim alanlarında çevre planlaması ve çevre yönetimi, doğal zenginliklerin kullanımında çevre ağırlıklı koruma bakış açısı, uluslararası düzeyde çevreye zarar veren maddelerin tanımlanması ve denetimi, çevre sorunları ile ilgili olarak eğitim, bilgi ve kültür politikaları, gelişme ve çevre, çevre eylemlerinde uluslararası örgütlerin yer alması (Kaplan, 2000). Stockholm Konferansı’ndan sonra Ortak Geleceğimiz (Brundtland) Raporu 1987 yılında yayınlanmıştır. 1983 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kurulan Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu'nun 1987 yılında yayımladığı Komisyon Başkanı olması sebebi ile eski Norveç Başbakanı Gro Harlem Brundtland'ın adıyla da anılan ”Ortak Geleceğimiz” adlı raporla olmuştur. Bu raporda sürdürülebilir gelişme kavramı tanımlanmıştır. Raporun temel sorunsalı “çevre ile gelişme arasında var olan uyumsuzlukların, ekonomik gelişme uğruna feda edilmesi” olarak belirlenmiştir (TÇV, 1991). Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı 1992 yılında Brezilyanın başkenti Rio de Janeiro’da yapılmıştır. Rio Konferansı ya da 178 ülkenin katılımı ile gerçekleştirilmesi sebebiyle “Yeryüzü Zirvesi” (Earth Summit) olarak da adlandırılan bu konferansın temel amacı, geçen 20 yıllık süre içindeki gelişmeleri değerlendirmek ve geleceğe yönelik politikaları belirlemek olmuştur (Keleş ve Hamamcı, 2002). 27 ilkeden oluşan Rio Bildirgesi’nin 3. ilkesinde “Çevresel ve gelişmeye ilişkin gereksinimlerin eşit karşılanması” (Report of The United Nations Conference on Environment and Development-3. Prensip, 1992) gerektiği vurgulanmış; 4. ilkesinde ise, “Sürdürülebilir gelişmeyi başarmak için, çevre koruma anlayışı, gelişme çabalarının ayrılmaz bir parçası olacaktır. Bunlar birbirinden ayrı düşünülemez.” (Report of The United Nations Conference on Environment and Development-4. Prensip, 1992) ifadesi ile çevre ve gelişme arasındaki uzlaşma çabaları ele alınmıştır. Bununla birlikte, bildirgede ayrıca, gelişme stratejilerinin uzun süreli olabilmesi için bunların çevre ile bütünleştirilmesi gerektiği; bunun için devletlerin uluslararası işbirliğine yönelmelerinin gerekliliği belirtilmiştir (Uzel, 2006). Rio’da ciddi kararların alınmasında ABD gibi devletlerin etkin katılımları etkili olmuştur. Bu kapsamlı konferanstan sonra Rio +5 Forumu (1997), Dünya Sürdürülebilir Gelişme (Johannesburg) Zirvesi (2002), Rio +20 konferansları da yapılmış ama Rio’daki etki oluşturulamamış çoğunlukla Rio’da alınan kararların uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilmiştir. 2.2. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE BOYUTLARI: EKONOMİK, SOSYAL VE ÇEVRESEL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Munasinghe (1993)’e göre sürdürülebilirliğin üç boyutu bulunmaktadır: Ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlar. Bu üç boyutu Stead (1995) sürdürülebilirlik faaliyetlerini motive eden unsurlar olarak tanımlamaktadır. Rogers, vd. (2007)’e göre ekonomik sürdürülebilirlik, sermaye stokunun sabit tutularak veya artırılarak gelirin maksimize edilmesi şeklinde tanımlanabilir. Teknolojik yayılmanın bir sonucu olarak makroekonomik düzeyde sermaye ve üretimin büyümesi ile işletme davranışını ekonomik boyutu etkileyen husustur (Clayton, Radcliffe, 1997). Bu yönüyle sürdürülebilirlik ekonomik faaliyetlerin azaltılmasını önermemektedir. Hatta bireylerin çıkarlarının maksimize edilmesi düşüncesinin bile devam ettiği söylenebilir (Bal, 2012).
The studies related with sustainability have been carried out since the first years of the 20th century and it has become a global issue for the last forty years. Climate change, caused by greenhouse gas emissions, is the biggest global threat of the 21st century. As awareness of its impacts grows, many governments and businesses are working hard to reduce their direct CO2 emissions. Voluntary Carbon Market was developed the results of these studies and there are many different standards to certify the green gas emission reductions in this market. The starting point of the voluntary carbon market which is a new concept that has recently entered the literature is a sustainable environment. Within this context in this study sustainability and sustainable management approach has been put forward, the standards that is being used in voluntary carbon market have been analysed and then a comparative analysis of these standards has been made. SÜRDÜRÜLEBİLİR YÖNETİM ANLAYIŞI ÇERÇEVESİNDE GÖNÜLLÜ KARBON PİYASALARINDA KULLANILAN STANDARTLAR VE BU STANDARTLARIN KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ
Sustainability sustainable management voluntary carbon markets standards used in voluntary carbon markets.
Bölüm | Articles |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Mart 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2014 Cilt: 1 Sayı: 1 |
Journal of Economics, Finance and Accounting (JEFA) is a scientific, academic, double blind peer-reviewed, quarterly and open-access online journal. The journal publishes four issues a year. The issuing months are March, June, September and December. The publication languages of the Journal are English and Turkish. JEFA aims to provide a research source for all practitioners, policy makers, professionals and researchers working in the area of economics, finance, accounting and auditing. The editor in chief of JEFA invites all manuscripts that cover theoretical and/or applied researches on topics related to the interest areas of the Journal. JEFA publishes academic research studies only. JEFA charges no submission or publication fee.
Ethics Policy - JEFA applies the standards of Committee on Publication Ethics (COPE). JEFA is committed to the academic community ensuring ethics and quality of manuscripts in publications. Plagiarism is strictly forbidden and the manuscripts found to be plagiarized will not be accepted or if published will be removed from the publication. Authors must certify that their manuscripts are their original work. Plagiarism, duplicate, data fabrication and redundant publications are forbidden. The manuscripts are subject to plagiarism check by iThenticate or similar. All manuscript submissions must provide a similarity report (up to 15% excluding quotes, bibliography, abstract and method).
Open Access - All research articles published in PressAcademia Journals are fully open access; immediately freely available to read, download and share. Articles are published under the terms of a Creative Commons license which permits use, distribution and reproduction in any medium, provided the original work is properly cited. Open access is a property of individual works, not necessarily journals or publishers. Community standards, rather than copyright law, will continue to provide the mechanism for enforcement of proper attribution and responsible use of the published work, as they do now.