Bu makale Lewis Carroll’ın Alice’s Adventures in Wonderland (1865) ve Through the Looking Glass (1871) adlı
novellalarının Orphan Black (2013-2017) adlı televizyon dizisindeki alımlanışını posthuman ve feminist kuram
merceklerinden bakarak irdelemektedir. Alice'in büyüme kaygılarına benzer şekilde, dizide Leda adı verilen ve klon
olduklarının farkında olan dişil klonların da kimlik bunalımı yaşadıklarını öne sürmektedir. Bu kimlik bunalımları,
klonların gerek metaforik olarak yeniden doğumlarının takip ettiği yakın ölüm tecrübelerinde gerekse ayna ve ayna
benzeri objeler aracılığıyla sestra'larıyla konuşmalarında görülmektedir. Bu makale posthuman koşuluna ve Rosi
Braidotti’nin özne oluşumu için yeni yollar çağrısına dayanarak, bu klonların klon olduklarının bilincine varma
süreçlerine odaklanmaktadır. Bu klonların oluşum sürecini Julia Kristeva’nın ayna evresi, sembolik ve semiyotik
kuramlarıyla incelemektedir. Yirmi birinci yüzyılda sayborg dişil kimliklerini keşfettiklerinden dolayı, klon
olduklarının bilincinde olan bu Leda klonlarının, Donna J. Haraway’in sayborg Aliceleri olarak okunabileceğini
önermektedir. Nihayetinde bu klonlar varoluşsal krizlerini ve değişim gösteren kimliklerinden kaynaklanan
bunalımlarını topluluk olarak birleşerek atlatırlar. Bu sırada, Alice kitaplarına yapılan göndermeler televizyon dizisi
için sembolizm ve biçim kaynağı görevi üstlenmektedir. Beyaz Tavşan, Tırtıl ve Cheshire Kedisi’nin rehberlik ve
ögütleri gibi, Leda klonlarını tavşan deliğinin derinliklerine ve aynanın öteki tarafına doğru takip ederken, izleyicilerin akıllarının karışmasına veya kaybolmalarına engel olmak için giderek daha derinleşip karanlıklaşarak dallanıp
budaklanan Orphan Black evreninde işaret direkleri sunmaktadır.
alımlama çalışmaları kimlik feminist kuram feminist kuram posthumanizm sayborg feminist kuram
This article scrutinizes the reception of Lewis Carroll’s Alice’s Adventures in Wonderland (1865) and Through the
Looking Glass (1871) in the television series Orphan Black (2013-2017) through the lenses of posthuman and feminist
theories. It argues that, reminiscent of Alice’s coming of age anxieties, in the series the self-aware female clones, called
the Leda clones, go through their own identity crisis, which can be traced in their near-death experiences followed by
metaphorical rebirths and in their conversations with their sestras through mirrors or mirror-like objects. It focuses on
these clones’ process of becoming self-aware with regard to the demands of the posthuman condition and the call of
Rosi Braidotti for new ways of subject formation. It analyses the clones’ process of becoming through Julia Kristeva’s
theories of the mirror phase, the symbolic, and the semiotic. It suggests that these self-aware Leda clones might be
read as Donna J. Haraway’s cyborg Alices, in that they explore cyborg female identities in the twenty-first century.
These clones eventually overcome their existential crisis and their anxieties over shifting identities through community
bonding. Meanwhile, the allusions to the Alice books serve as a source of symbolism and structure for the series. Like
the guidance and council of the White Rabbit, the Caterpillar and the Cheshire Cat, they provide guideposts for the
deepening, darkening, and branching Orphan Black universe to prevent the viewers from getting confused or lost as
they follow the Leda clones deeper into the rabbit hole and through the looking glass.
identity posthumanism feminist theory Reception studies cyborg feminist theory
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Sanat ve Edebiyat |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 17 Haziran 2019 |
Gönderilme Tarihi | 15 Eylül 2018 |
Kabul Tarihi | 20 Kasım 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 36 Sayı: 1 |
Bu eser Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.