Cuma hutbesi, cuma namazının sahih olmasının şartlarındandır. Bu nedenle her hafta ve çok büyük bir topluluğa hitaben yapılmaktadır. Bu hutbenin amacı ise Müslümanların genel sorunları ve çözüm yollarını cemaate sunmak ve dinin temel öğretileri çerçevesinde nasihatte bulunmaktır. Dolayısıyla hutbenin etkili ve faydalı olması için uzatılmaması ve yabancı unsurlardan arındırılması elzemdir. Bunu sağlayabilmenin en doğru yolu ise Hz. Peygamber’in hutbelerinin ölçü alınmasıdır.
Medine’de on yıl boyunca her hafta cuma hutbesi irat etmiş olan Hz. Peygamber’in bu hutbelerinden sadece birkaç tanesi rivayet edilmiştir. Bunun en önemli sebebi, O’nun hutbelerinin çoğu kez Kur’an ayetlerinden oluşmasıydı. Hutbelerin muhtevası ve ne şekilde irat edileceği ile ilgili O’nun sözlü yönlendirmeleri de azdır. Elimizde daha çok O’nun hutbe irat ederken yapıp ettiklerini nakleden rivayetler mevcuttur. Bu sebeple konunun ef‘âl-i nebî (fiilî sünnet/peygamber fiilleri) temelinde incelenmesi gerekmektedir. İşte bu çalışma, günümüz cuma hutbeleri irat edilirken; hatiplerin ef‘âl-i nebîye aykırı olarak yaptığı bazı uygulamaları konu edinmektedir.
Hz. Peygamber’in fiilleri, fıkıh usûlü âlimleri arasında tartışmalıdır. Ancak kuvvetli görüşe göre Hz. Peygamber’e mahsus olduğuna dair delil olmadığı sürece bu fiile ümmetin de uyması sabit olmuştur. Cuma hutbesi bir ibadet olduğuna göre buradaki peygamber fiilleri de ümmeti bağlar. Bu durum, cuma hutbesinde Hz. Peygamber’inkine benzer şekilde yapılan bir eylemin hatipler için en azından müstehap olduğu anlamına gelir. Hâliyle peygamber fiiline aykırı olan bir eylemin icra edilmesi ise o eylemin kerahet içerdiğini ifade eder.
Hz. Peygamber hutbelerin kısa tutulmasını emretmiş, kendisi de hutbeyi uzatmamıştır. Bir hutbede bulunması gereken Allah’ı zikretme, ayet okuma, öğütte bulunma gibi unsurların dışında hutbeye yabancı başka bir şeye yer vermemiştir. Çoğu kez hutbesinde sadece Kur’an’dan ayetler okumakla yetinmiştir. Burada bazı araştırmacıların sahip olduğu bir yanılgının varlığından söz etmek gerekmektedir. Buna göre Hz. Peygamber’in yaptığı çeşitli hitabelerin “hutbe” adıyla rivayet edilmesi, bazıları için yanıltıcı olmuştur. Dolayısıyla bazı araştırmacılar bu hitabelerin cuma hutbesi olduğunu zannetmişlerdir. Böyle olunca; rivayetlerde anlatılan ve bu hitabelerde gerçekleştiği belirtilen hatip ile cemaat arasındaki diyaloglar veya hatibin uzun uzun dua edip cemaatin “âmîn” demesi gibi uygulamaların cuma hutbelerinde de yapılabileceği dile getirilmiştir. Oysa Hz. Peygamber’in cuma hutbesi esnasında konuşmayı yasaklaması ve hutbenin kısa tutulmasını emretmesi, bu rivayetlerde zikri geçen hutbelerin sohbet veya vaaz türü hitabeler olduğunu göstermektedir. Nitekim bizdeki sohbet veya vaaz türü hitabelere de Arapçada “hutbe” denmektedir. Buna göre rivayetlerde “hutbe” adıyla anılan hitabelerin büyük çoğunluğu cuma hutbesi değildir. Şu hâlde bu gibi uygulamaların cuma hutbesi esnasında yapılması, onun uzamasına yol açmakta ve faydasını ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla sözü edilen bazı araştırmacıların aksine biz, cuma hutbelerinde bu gibi uygulamalardan kaçınılması gerektiği düşüncesindeyiz.
Ayrıca çalışmada cuma hutbesi irat ederken hatiplerin yaptığı bazı kusurlara da dikkat çekilmiştir. Örneğin hutbelerin kısa tutulması hususuna hatipler tarafından dikkat edilmemektedir. Günümüzde sadece Kur’an ayetlerinden oluşturulmuş cuma hutbelerine yer verilmemektedir. Hutbelerde yer alan diğer bir kusur da manası kapalı, uzun, edebî cümlelere yer verilmesi ve cemaatin soyut genellemeler ile yönlendirilmeye çalışılmasıdır. Yine hutbede uzun uzun dualar edilmesi ve cemaatin “âmîn” demesi, ona ayrıca bir dua merasimi görüntüsü vermektedir. Hutbenin cansız okunması da etkisini azaltan diğer bir kusurdur. Bunun yanında hutbenin en-Nahl suresi 90. ayetin meali ile bitirilmesi de onu gereksiz uzatan bir başka sorundur. Ayrıca bazı hatiplerin hutbenin başında veya sonunda duyuru yapması, yine hutbenin yapısına aykırı bir diğer kusurdur. Bunlar peygamber fiiline aykırı olmalarının yanı sıra birçoğu, nehyedilmiş olan hutbenin uzamasına da neden olmaktadır. Dolayısıyla sayılan bu ve benzeri kusurlar, hutbeden beklenen önemli maksatların meydana gelmesi önündeki önemli engellerdir.
The Jum'ah Khutbah (Friday sermon) is one of the conditions for the validity of the Friday prayer. Therefore, it is delivered every week and addressed to a large congregation. The purpose of this khutbahs is to present to the congregation the general issues faced by Muslims and their solutions within the framework of the fundamental teachings of the religion. Hence, for the khutbahs to be effective and beneficial, it should not be prolonged and should be free from foreign elements. The most appropriate way to achieve this is to take the khutbahs of the Prophet Muhammad as a model.
Only a few of the khutbahs of the Prophet Muhammad over the course of ten years in Medina have been narrated. The primary reason for this is that many of his khutbahs consisted of verses from the Quran. There are also few verbal instructions from him regarding the content and delivery of khutbahs. Instead, we have more narrations that describe his actions and behaviors during khutbah delivery. Therefore, the subject should be examined based on the af'ali al-nabi (known as fi'ili sunnah/prophetic actions). This study focuses on some practices that deviate from the actions of the Prophet during the delivery of contemporary Jum'ah khutbahs. The actions of Prophet Muhammad are subject to debate among scholars of usul al-fiqh (jurisprudence principles). However, according to a strong opinion, unless there is specific evidence indicating that the action is exclusive to the Prophet, it is considered binding for the community to follow. Since the Jum'ah khutbah is an act of worship, the actions of the Prophet during it also bind the community. This implies that an action performed by preachers during the Jum'ah khutbah, resembling that of the Prophet, is at least recommended for them. Consequently, performing an action contrary to the action of the Prophet indicates its disapproval (maqruh).
Prophet Muhammad instructed the shortening of khutbahs and himself did not prolong them. Besides elements such as mentioning Allah, reciting verses, and giving advice, he did not include anything extraneous in the khutbah. Often, he contented himself with reciting verses from the Quran alone during his khutbahs. It's necessary to address a misconception held by some researchers here. According to them, various speeches delivered by Prophet Muhammad have been narrated under the title of "khutbahs," which has misled some to believe that these speeches were Jum'ah khutbahs. Consequently, some researchers have suggested that practices such as dialogues between the preacher and the congregation or the preacher offering lengthy prayers with the congregation saying "Ameen" during these speeches could also be carried out during Jum'ah khutbahs. However, Prophet Muhammad's prohibition of speech during the Jum'ah khutbah and his command to keep it brief indicate that the speeches mentioned in these narrations were of the nature of informal talks or khutbahs. Indeed, in Arabic, the term 'hutba' is also used for informal talks or khutbahs similar to those found in our tradition. Therefore, the majority of the speeches referred to as 'khutbahs' in the narrations are not Jum'ah khutbahs. Hence, engaging in such practices during the Jum'ah khutbah leads to its prolongation and diminishes its effectiveness. Therefore, contrary to the views of some researchers, we believe that such practices should be avoided during Jum'ah khutbahs.
Additionally, the study highlights certain shortcomings observed in the delivery of Jum'ah khutbahs by preachers. For instance, preachers often neglect the instruction to keep the khutbahs brief. Nowadays, Jum'ah khutbahs rarely consist solely of Qur'anic verses. Another flaw in khutbahs is the inclusion of ambiguous, lengthy, literary sentences and attempting to guide the congregation through abstract generalizations. Furthermore, lengthy prayers during the khutbah followed by the congregation saying 'Ameen' create an atmosphere resembling a separate prayer ceremony. Reading the khutbah in a monotonous manner is another flaw that diminishes its impact. Additionally, ending the khutbah with the translation of verse 90 from Surah an-Nahl is another problem that unnecessarily prolongs it. Moreover, some preachers making announcements at the beginning or end of the khutbah is another deviation from its structure. These, among others, not only contradict the actions of the Prophet but also contribute to the undesired prolongation of the khutbah. Therefore, such listed shortcomings and similar ones pose significant obstacles to achieving the important objectives expected from the khutbah.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Islamic Law |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Early Pub Date | June 29, 2024 |
Publication Date | June 30, 2024 |
Submission Date | February 27, 2024 |
Acceptance Date | April 3, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Issue: 22 |
Amasya İlahiyat Dergisi-Amasya Theology Journal Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.