Mistisizmin mahiyeti üzerine yapılan gerek Doğulu gerekse Batılı çalışmalar tüm farklı zamanlarda ve coğrafyalarda temelde bir ve aynı olan evrensel bir mistik tecrübenin, birlik tecrübesinin varlığına ve gerçekliğine atıfta bulunur. Kendilerine perenniyalist ya da evrensel özcü denen düşünürlere göre bilinçten tüm muhtevanın atılması, benliğin fena bulmasıyla bireysel ben ve Evrensel Ben özdeş olur ve böylece ayrımlaşmamış bir birlik ya da saf bilinç hali deneyimlenir. Bu birlik ya da saf bilinç hali, bizatihi bu tecrübenin fenomenolojik içeriğini teşkil etmeyen ve sonradan saf bilinç tecrübesine eklemlenen tüm farklı teolojik yorumların zeminini oluşturan evrensel bir tecrübedir. Buna göre birlik tecrübesi otantik, gerçek tecrübedir; özne-nesne ikiliğini ve muhtevalı bir bilinç halini koruyan teistik tecrübe anlatımları ise sadece birer yorumdur. Bu aynı zamanda peygamberi vahiy tecrübelerinin de birer yorumdan ibaret olduğu anlamına gelmektedir. Friedrich D. E. Schleiermacher, Robert C. Zaehner, Rudolf Otto gibi düşünürler teistik türde mistik tecrübenin varlığına atıfta bulunsalar da teistik dini/mistik tecrübenin imkanını epistemik çerçevede göstermeye çalışan Richard Swinburne ve William P. Alston olmuştur. Ancak teistik dini/mistik tecrübenin imkânı ve mahiyeti üzerine en derinlikli analizleri varoluşçu düşünür Martin Buber yapmış olmasına rağmen mistisizm literatürü içerisinde yeterince tanınmamış ya da gözden ırak kalmıştır. Buber’in en meydan okuyucu iddiası ise şudur: Perenniyalistlerin iddiasının tam tersine, Ben-Sen ikiliğini yıkan hiçbir tecrübe gerçek olamaz. Ona göre Ben ancak bir Sen vasıtasıyla olur. Oysa benliği yok eden mistik birlik tecrübeleri gerçeklik, anlam ve özgürlükten de bütünüyle yoksundur. Dünyadan el etek çekerek benliğin kendi içine çekilerek, kendi içine sarmalanarak tecrübe ettiği birlik hali gerçek değildir zira gerçeklik ancak Ben’den bağımsız bir Sen’in huzurunda ve Sen ile canlı ve somut bir ilişki vasıtasıyla açığa çıkar. Her şeyden önce, bir ben olabilmenin öncelikli ve zorunlu koşulu, Ben’den bağımsız bir Sen’in varlığıdır. Bu dünyada her Sen sonunda bir O olmak zorundadır. Öyleyse gerçek anlamda Ben olabilmek, hiçbir zaman O olmayacak bir varlıkla kurulacak bir ilişkiyle mümkündür. Yalnızca Ezeli Sen, yani Tanrı mutlak, bütünlüklü, gerçek, özgür ve anlamlı bir Ben’in varoluşunun imkânı ve teminatıdır. Oysa mistik birlik tezini savunanlar, tam tersine, somut hayata sırtlarını dönerek kendi iç dünyasına çekilen ve orada nihayet benliğini yok eden bir mistiğin nihai bir gerçeklik ile bir olacağını ve her şeyin birliğini idrak edeceğini öne sürmektedir. Buber’in gözüyle, somut hayatı ve varlıkları bütünüyle dışlayan, benliğin ölümüyle gerçekliği tesis eden diyalojik ilişkiyi kökten yok eden ve dolayısıyla Sen’in varlığını da şüpheli hale getiren içeriksiz birlik tecrübesinin gerçek bir tecrübe olduğunu nasıl iddia edebiliriz? Zira ortada tecrübe sahibi diye gösterebileceğimiz bir Ben dahi yoktur. Şayet bir tecrübe kişinin somut varlığıyla ve bireyselliğiyle biçimlenmiyorsa bu tecrübenin o kişiye ait olduğunu nasıl söyleyebiliriz? En kritik soru ise şudur: Algılayan ve algılananın bir ve aynı olduğu birlik tecrübesinde birlik halini yaşayan eğer Ben değilse Tanrı mıdır? Dolayısıyla Martin Buber’e göre gerçeklik ancak karşılıklı ilişkinin bulunduğu yerde hasıl olur ve bir insan için en saf, en gerçek dini ya da mistik tecrübe sadece ve sadece Ezeli Sen olan Tanrı’nın huzurunda tek birisi olarak, yalnız bir birey olarak bulunduğu ve diyalojik bir ilişki içerisine girdiği anda gerçekleşebilir. Böyle bir diyalojik ilişkiyi iptal eden, Ezeli Sen’in karşısında bağımsız ve özgür bir biçimde duran Ben’i yok eden ve nihayet bireysel Ben ile Evrensel Ben’in özdeşliğine varan panteistik veya monistik türdeki mistik birlik tecrübesi varlıktan, gerçeklikten ve anlamdan kesilmiştir. Çünkü iki Sen’in karşılıklı ilişkisinin olmadığı yerde ve bu ilişkiyle beslenmeyen bir benlikte gerçeklik bulunmaz.
Bu çalışmanın hazırlanmasında bilimsel araştırma ve yayın etiği ilke ve kurallarına riayet edilmiştir.
Both Eastern and Western studies on the nature of mysticism refer to the existence and reality of a universal mystical experience, an experience of unity, which is fundamentally one and the same in all different times and geographies. According to thinkers who call themselves perennialists or universal essentialists, with the expulsion of all content from consciousness and the dissolution of the self, the individual self and the Universal Self become identical, and thus an undifferentiated unity or pure state of consciousness is experienced. This unity or state of pure consciousness is a universal experience that does not constitute the phenomenological content of this experience per se, but is the ground for all the different theological interpretations that are later added to the experience of pure consciousness. Accordingly, the experience of unity is the authentic, real experience, while theistic accounts of experience that preserve the subject-object dualism and a contentful state of consciousness are merely interpretations. This also means that prophetic experiences of revelation are also mere interpretations. Thinkers such as Friedrich D. E. Schleiermacher, Robert C. Zaehner and Ruldolf Otto refer to the existence of mystical experience of the theistic kind. Richard Swinburne and William P. Alston were the ones who tried to show the possibility of theistic religious/mystical experience within an epistemic framework. However, although the existentialist thinker Martin Buber has done the most in-depth analysis of the possibility and nature of theistic religious/mystical experience, he has remained under-recognized or overlooked in the literature on mysticism. Buber's most challenging claim is this: Contrary to what the Perennialists claim, no experience that breaks the I-Thou dualism can be real. However, mystical experiences of unity that destroy the self are completely devoid of reality, meaning and freedom. The state of unity that the self experiences by withdrawing from the world, by withdrawing into itself, by wrapping itself in itself, is not real, because reality is only revealed in the presence of a You independent of the I and through a living and concrete relationship with You. First and foremost, the necessary and primary condition for being an I is the existence of a Thou independent of the I. In this world, every Thou must eventually become an It. Therefore, to be I in the true sense is possible only through a relationship with a being that will never be It. Only the Eternal You, God, is the possibility and guarantee of the existence of an absolute, whole, real, free and meaningful I. On the contrary, the proponents of the mystical unity thesis argue that a mystic who turns his back on concrete life and retreats into his inner world, where he finally destroys his self, will become one with an ultimate reality and realize the unity of all things. From Buber's point of view, how can we claim that the experience of contentless unity, which completely excludes concrete life and beings, which radically destroys the dialogical relationship that establishes reality through the death of the self, and which therefore makes the existence of the Thou doubtful, is a real experience? Because there is not even an I that we can point to as the experiencer. The most critical question is this: In the experience of unity, where the perceiver and the perceived are one and the same, is it God, if not the I, who inhabits the state of unity? Therefore, according to Martin Buber, reality can only be realized where there is a mutual relationship, and the purest, truest religious or mystical experience for a human being can only be realized when he or she is in the presence of God, the Eternal You, as a single person, as a solitary individual, and enters into a dialogical relationship. The experience of mystical unity of the pantheistic or monistic type, which cancels such a dialogical relationship, destroys the I standing independently and freely before the Eternal Thou, and finally arrives at the identity of the individual self and the Universal Self, is cut off from existence, reality and meaning. Because there is no reality where there is no mutual relationship of the two Thou's and in a self that is not nourished by this relationship.
Philosophy of Religion Martin Buber Theistic Religious Experience Experience of Unity Dialogical Relationship
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Philosophy of Religion |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Early Pub Date | December 28, 2024 |
Publication Date | December 30, 2024 |
Submission Date | September 1, 2024 |
Acceptance Date | October 9, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Issue: 24 |
Amasya İlahiyat Dergisi-Amasya Theology Journal Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.