Abstract
20.yy’ın başlarından itibaren teknolojinin gelişim ivmesi hızla artmaya başlamış, bu durum iletişim kanallarının da artmasına yol açmıştır. Böylelikle birçok ülke de birbiri ile etkileşimlerini artırmış, birbirlerinden daha çok haberdar olmaya başlamıştır. Bunun beraberinde bilim ve teknolojinin gelişmesi sanat alanında yeni alternatiflerin ortaya çıkmaya başlamasına ve sanatçıların evreni anlamaya yönelik yaklaşımlarının değişmesine neden olmuştur. Bilimin ve teknolojinin ilerlemesi, sanat alanında konu, biçim ve aynı zamanda kullanılan materyallerin çeşitlenmesi açısından da etkili olmuştur. 1900’lerin başında Modenizmin ortaya çıkışı ile birlikte sanata, sanatçıya ve sanat eserine olan yaklaşım farkları, Dadaizm, Fütürizm, Kavramsal sanat gibi akımlar ile olmuştur. Bu akımların sanat anlayışına getirdiği farklı yaklaşımların ardından 1960’lara gelindiğinde yeni sanat anlayışları da ortaya çıkmaya başlamıştır ki Arazi Sanatı da bunlardan biridir. Varoluş olarak eski ama malzeme olarak yeniyi barındıran arazi sanatı sanatçıları, doğanın bizzat kendisini, kullanılan bir sanat malzemesi olarak ele almaya başlamışlardır. Bu sanatçılardan biri olan Andy Goldsworthy, doğayı malzeme olarak kullanması ve kullanırken kendiliğinden, doğaçlama kavramlarından yararlanması bu makalenin konusunu oluşturmaktadır.