Kâtip Çelebi’nin yaşadığı 17. yüzyılda başta Osmanlı devleti olmak üzere İslam coğrafyasının neredeyse tamamında ekonomik, politik ve siyasal bir gerileme yaşanmaktaydı. Söz konusu gerilemenin birçok farklı sebebi olmakla birlikte, pozitif ilimlerin tarihsel süreç içinde Müslümanlar arasında değerini kaybetmiş olması da önemli bir etken olarak kabul edilmektedir.
Çelebi, Osmanlı’da ilmiye sınıfında tartışılan ve dini korumak adına taassup derecesine varan konuları, rasyonel bir biçimde temellendirmeyi başarabilmiş bir entelektüeldir. Ona göre dini korumak adına bilimsel bilgiyi yok saymak, bağnazlığa neden olmaktadır. Bu bağlamda Çelebi, Mizanü’l Hakk adlı eserinde dini ve sosyal konuları incelmiş, kitap boyunca fikirlerini tarafsız bir biçimde ifade etmekten geri durmamıştır. O eğitim, din ve ahlak alanlarındaki erozyonun temel nedenini ilmiye sınıfının gerilmesinin sonucuna bağlamaktadır. İlim çevresinin de bozulması esasında iki temel nedenden kaynaklanır. Bunlardan ilki felsefeye duyulan ilgisizlik ikincisi ise rüşvetin ilmiye sınıfında yaygınlaşmış olmasıdır.
Çelebi, bilginin hem akıl ve hem de din ile elde edilebileceğini kabul eder. Bu nedenler her iki alanda, yani bilim ile din arasında herhangi bir çatışma yoktur. Aksine her iki alan bir madalyonun iki yüzü gibidir ve hakikatin bilgisine hem aklın ve felsefenin hem de dinin sunmuş olduğu bilgiyle ulaşmak mümkündür.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Haziran 2020 |
Gönderilme Tarihi | 7 Nisan 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Sayı: 11 |